|19 × A SNAKE'S POISON|

1.3K 112 59
                                    

Bölüm şarkısı;
Lana Del Rey - Hope Is A Dangerous Thing For A Woman Like Me To Have (but I have it)

"Duvarlara kanla yazıyorum çünkü kalemimdeki mürekkebim defterimde işe yaramıyor. Bana mutlu muyum diye sorma, olmadığımı biliyorsun. Fakat en azından üzgün olduğumu da söyleyemem. Çünkü umut, benim gibi bir kadının sahip olması için tehlikeli bir şeydir. Çünkü umut, benim geçmişime sahip bir kadının sahip olması için tehlikelidir..."

×××

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

×××

Babasının sinsi planları arasında geçen aylarında, metresinin gitmiş olduğu gerçeği ile yüzleşmişti Arthur. Aylar öncesi kadar öfkeli değildi. Ve bunun en büyük nedenlerinden biri de kesinlikle babasının desteğiydi.

"Aklını kullan..." demişti babası oğluna. "Ben senin tahta çıkman için her gece gizli toplantılar düzenlerken, senin bir kız uğruna sızlanıp durman hiç hoşuma gitmiyor. Ya kendine gelirsin, ya da planlarımız suya düşer. Seçimini yap."

Arthur da yapmıştı seçimini; altın kaplı bir taht, genç bir kızdan daha cazip gelmişti. Kral olduğu zaman, Catherine kadar güzelinden onlarca metresi olabilirdi fakat önüne gümüş tepside sunulan sadece bir tane taç vardı.

Elindeki elma şarabının keskin kokusu genç adamın düşüncelerine daha çok dalmasına neden oluyordu. Odasının perdeleri sonuna kadar kapalı olduğundan içerisi loştu ve kahvaltıdan beri içip durduğu şarabının kokusu bütün odayı sarmıştı. Londra'nın leş sokaklarından birindeki, leş meyhanelerden farksız görünüyordu içerisi. Lord Arthur ise bundan hiç de rahatsız olmadığını gösterircesine rahatça yayılmıştı koltuğuna. Neye içtiğinden ise emin değildi; aylardır Catherine'in yokluğunun getirdiği durağanlığa mı, bunu inkâr etme çabalarına mı, ona olan öfkesine mi; dostuna ihanet planlarında baş rolü kapmasına mı, yoksa delice istediği İngiliz tahtına olan açlığına mı...

"Senden daha iyisini bulacağım Cathy..." dedi kendi kendine, kadehini bir o yana, bir bu yana sallarken. "Peki ya bulamazsam, ya kral olamazsam..." diye de ekledi kendi düşüncelerine, sesli bir şekilde.

Kendiyle çelişiyordu genç adam. Tek kelimeyle rezil bir hâldeydi. En azından karısı böyle düşünüyordu. "Rezilsin Arthur." demişti geçen gece ona. "Ve bunu utanmadan sergiliyorsun..."

Karısının bu kelimelerini hatırladıkça daha da öfkelendi ve kadehi karşısında duran duvara fırlatarak boş odanın içinde haykırdı. "Asıl siz rezilsiniz! Ben kral olacağım!"

O sırada odasının kapısı öyle hızlı açıldı ki, Arthur oturduğu koltukta yere düştü. Kapının hızla açılıp, aynı şekilde kapanması bir olmuştu. Ve içeri hiddetle dalan Norfolk Dükü karşılaştığı manzaradan kesinlikle memnun değildi.

"Sesin koridordan yankılanıyor!" diyerek, bastonuyla yerdeki oğlunun başına sertçe vurdu. "Tanrı aşkına, içerisi mide bulandırıcı kokuyor!" dedikten sonra da yüzünü ekşitti ve elleri ile kapattı burnunu. "Ne konuştum ben seninle, hıh? Söylediklerim bir kulağından girip diğerinden bu kadar hızlı çıkıyorsa, niçin dil döküyorum her gün!"

Tacın LanetiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin