•Emir'den•
Ben hala üstümde ki şok'u atamamışken Erdem abim hemen telefona yöneldi. Bu çocuk kaşla göz arası nasıl kaybolurdu böyle?! Aklım almıyordu gerçekten..
"Abimi ara, Emre abimi ara."
Bana bişeyler oluyordu. İyi değildim. Efe'nin ceketini bulup kendisini bulamamak koymuştu. Ne olmuştu oğluma? Bizim düşmanımız da yoktu ki, benden, bizden intikam almak istese.. Kafayı yiyecektim. Gerçekten sıyıracaktım artık.
"Emir? Emir iyi misin?! Abim iyi misin?!"
Buğulu geliyordu sesler. Erdem abim iyi olmadığımı anlamıştı. Benim ise gözlerime yaşlar hücum etmiş, dizlerimin bağı kopmuştu. Düşmüştüm, dizlerimin üstüne düşmüştüm.
"Değilim abi, iyi değilim.."
Diyebildim fısıltıyla. Ben bunu kendime nasıl açıklardım? Feriha'ya nasıl açıklardım?
"Efeeee!!!"
Diye bir bağırış koptu benden. Erdem abim ise bir yandan benimle ilgilenmeye çalışıyor, diğer yandan da Emre abimle konuşmaya çalışıyordu.
"Abi çabuk bu tarafa gel, Efe'nin ceketini bulduk ama kendisi yok. Abi soru sorma şimdi hadi kop gel! Çabuk, abi koş bak Emir hiç iyi değil!!"
Diye bağırdı, sonra da bana döndü.
"Emir, abicim bana bak, bana bak! Hiç bişey olmayacak Efe'ye, duydun mu? Emir bana bak!! Senin güçlü olman lazım. Ensar için, Feriha yengem için, duydun mu?!"
Haklıydı. Feriha hamileydi ve ona böyle bir üzüntüyü de yükleyemezdim. Bebeğimize yansırdı. Efe'yi bulmam lazımdı benim. Gerekirse yemeyecektim, içmeyecektim, bir de sıçmayacaktım ama oğlumu sağ sâlim annesine teslim edecek, öyle dönecektim İstanbul'a. Başka çarem yoktu çünkü.
"Abi öyle tükendim ki. Öyle bunaldım ki. Her şey üst üste geldi ve benim elimden hiç bişey gelmiyor. Çıldıracağım, kafayı yiyeceğim. Hiç bi bok'un doğru düzgün gittiği yok! Benim güçlü olmam lazım ama ben güçlü değilim, olamıyorum.."
"Olacaksın aslanım, olacaksın!"
Yanıma çöktü ve yüzümü avuçladı."
"Sen Emir Sarrafoğlu'sun. Neler geldi başına. Neler yaşadın ama hep iki ayağının üstünde durdun, hep dimdik ayakta kaldın. Ölümden döndün ama ölmedin, ailen yıkılıyordu ama yıktırmadın. Bu senin için hiç bişey. Efe'yi bulacağız, sağ salim annesine kavuşturacağız. Biz bunu da atlatacağız. Anladın mı kardeşim? Biz bunu da aşacağız."
Abim haklıydı. Neler neler geldi başıma ama ben asla yılmadım, şimdi mi yılacağım? Vız gelir tırs gider. Oğlumu bulacağım ben. Gerçekten bulacağım.
"Haklısın abi. Bulacağım. Seni bulacağım oğlum. Gerekirse ben öleceğim, ama seni sağ sâlim bulacağım söz veriyorum sana.."
Diye konuştum kendi kendime. Sonra da abimin elinden Efe'nin ceketini aldım ve bastım bağrıma. Nerdesin gül kokulum, nerde?..
*****
Biz Emre abimi beklerken, Emre abim uzaktan koşa koşa geldi. Onun da eli boştu. Bu sefer hiç umudum kalmamıştı işte. Biz Efe'yi bulamayacaktık. Biz onu bulamayacaktık. Hayır! Enseyi karartmak yok. Oğlum o benim, tabiiki bulacağım onu!
"Emir? Erdem? Ne bu haliniz? Kötü bi haber mi var?"
Koştu geldi yanımıza. Bu yere çökmüş halimizi görünce korkmuştu elbette.
"Yok abi, bunu bulmuş Erdem abim."
Elimde ki ceketi üzgünce ona uzattım ve devam ettim sözlerime.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
O ses SENSİN! Mr. & Mrs. Sarrafoğlu
Teen Fiction'Evli, mutlu ve çocuklu mu? Bize göre değil bu işler. Değil abi! Bana bir baksanıza, ben şarkıcı adam'ım, ne işim olur evlenmekle!' -Derdim, ama diyemiyorum. Niye mi diyemiyorum? Çünkü şu an evliyim.. Ben kim miyim? Ben Emir, Emir Sarrafoğlu. Bir...