•Emir'den•
Sabah olmuş, hatta biz çoktan yola çıkmıştık bile. Bizimkilerle vedalaşmak kolay olmamıştı. Ablamla ise aram buruktu. Yolda onu da aramıştım, yine de büyüğümdür diye. Ona da ayrı kırgındım işte ne yapayım. Ama abla, atsan atılmaz, satsan satılmaz. 7'de çıkmıştık, saat ise şu an 10'u gösteriyordu. Çocuklardan başka kimseden ses çıkmıyordu araba'da. Telefonum çaldı. Arabaya bağladım telefonu ve açtım direksiyonda ki düğmeden.
"Alo, buyur kardeşim."
Diyerek açtım çağrıyı. Koray'dan başkası değildi arayan çünkü, biliyordum. Beni başka kim arardı ki zaten? He bide Begüm vardı. Az önce Feriha uyurken yine aramıştı, meşgul'e atmıştım. Dağıttığı hayatım yetmezmiş gibi beni de istiyordu. Canımı al da kurtul kevaşe!
"Emir ne kadar yolunuz kaldı? Hande kahvaltı hazırlıyor. Buraya bekliyoruz ona göre."
Navigasyon'a baktım, yarım saat, en fazla 40 dakikamız kalmıştı. Ama İstanbul trafiği falan derken sen ona en az 1 saat de.
"Kardeşim navigasyon 40 dakika diyor ama İstanbul trafiği biliyorsun. 1 bilemedin 1,5 saat'e anca. Zahmet etmesin Hande biz yolda durur yeriz kanka."
"Olmaz kardeşim. Valla gönül koyarım. Burdasınız, bekliyoruz bak?"
"Uğrar mıyız Feriha?"
Diye sordum yine de Feriha'ya. O istemezse uğramamızın bi faydası yoktu. Ben Koray'ın bizi neden çağırdığını biliyordum. Maksat bana yardım olsun. Aslan kardeşim.
"Olur, Hande'yi özledim zaten."
Dedi diliyle dişinin arasında. Soğuk rüzgarlar esiyordu yine arabanın içinde. Neyse..
"Bizdesiniz o zaman birazdan?"
Koray yineledi sorusunu. Olumlu bir cevap bekleyerek tabiiki de.
"Tamam, uğrarız."
Dedim normal'den daha sıkkın olan ses tonumla. Koray'la yüz yüze konuşup dertleşmek bana iyi gelecekti. Kimse değil ama o beni anlardı.
"Sakın bir yerde yemek yiyelim felan deme ha, dediğim gibi Hande enfes bir kahvaltı hazırlıyor, mutlaka gelsinler diyor. İkizleri de özledik."
Dedi keyifli sesiyle. Çekirdek ailesiyle en azından o mutluydu, bu bile yeterdi benim için. Onun iyi olması benim de keyfimi az çok yerine getirirdi. Arkadan Damla'nın sesi geldi.
"Tamam Koray, yolda yemeyeceğiz kanka. Sizdeyiz, anlaştık."
Dedim. Israr etmesi hoşuma gitmiyor değildi. Adam aynı anne babadan doğmasa da kardeşlerimden daha kardeşti bana. Bu da onu yıllardır herkesten farklı kılıyordu işte.
"Geliyorum babacığım, bekle! Tamam abi, yengeye selam söyle. Birazdan görüşürüz."
"Aleyküm selam kardeşim, görüşürüz, Damla'yı öp."
Gülerek söyledim bunu. Kapattım telefonu ve göz ucumla yanıma baktım. Sessiz sessiz akıyordu gözünden yaşlar ama belli de etmemeye çalışıyordu. Derin bir nefes aldım ve radyo'nun sesini açtım. Tam da benim Feriha'ya yazdığım, ve seslendirdiğim şarkı çalıyordu. Hangi şarkı mı?
'Emir Sarrafoğlu - Bize Kıyma'
Bakamadık tabii birbirimize. Çocuklardan ise ses çıkmıyordu. Erken kalktıkları için yorgunlardı. Böyle şarkıyı dinlerken aklımda anılarımı da yâd etme fırsatım olmuştu. İlk defa Altın Kelebek ödül töreninde söylemiştim bu şarkıyı, yeni barışmıştık. Çok tutulmuştu zamanında. Feriha dayanamadı ve gözünde ki yaş'ı silip radyonun sesini tamamen kıstı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
O ses SENSİN! Mr. & Mrs. Sarrafoğlu
Teen Fiction'Evli, mutlu ve çocuklu mu? Bize göre değil bu işler. Değil abi! Bana bir baksanıza, ben şarkıcı adam'ım, ne işim olur evlenmekle!' -Derdim, ama diyemiyorum. Niye mi diyemiyorum? Çünkü şu an evliyim.. Ben kim miyim? Ben Emir, Emir Sarrafoğlu. Bir...