he is my brother, my curse.
Uzandığım deri koltuğun rahatsızlığı şu an beni kötü hissettiren en son şey bile değildi. Derin nefesler almaya çalışırken beynimin içini matkapla delmek istiyordum.
Maun rengi klasik mobilyalar bu odaya sağlıklı giren birini bile delirtebilirdi. Odada rahatlığı çağrıştıracak tek şey kasvetli çalışma masasının yanında duran büyük yapraklı yeşil bitkiydi.
"Peki gördüğün şeyi tarif edebilir misin?"
"İnsan." dedim yumruğumu sıkarken. "Gördüğüm 'şey' değil bir insan."
Bu konuyla ilgili hassas olduğum en önemli detay gördüğümün normal bir insan olmasıydı. Ben canavar, hortlak veyahutta paranormal bir canlı görmüyordum. Her ne kadar gördüğüm gayet normal bir insan olsa bile ailemin endişesini tahmin edebiliyorsunuzdur.
Yani sonunda annem ve babam beni psikoloğa götürmeyi başarmışlardı. Varlığım boyunca çektikleri üzüntüden sorumlu olduğum için onlara daha fazla karşı gelmemeyi seçmiştim.
Burada bulunmaktan hoşnut değildim. Tamam Atlas Bey işinde çok iyiydi ve görüntü olarak da gayet gözlerimi şenlendiriyordu-inkar edecek halim yok, adam benden büyük olmasına karşılık tüm yaşıtlarımdan daha çekici gözüküyordu- ancak tek pürüz bana kimsenin yardım edemeyeceğiydi.
"Bak Gece, önce onun gerçek olmadığını kabul etmek zorundasın. O her ne ise onu sen yarattın."
"Öyle mi? Gerçek değil mi?"
Uzandığım koltuktan hızla doğrulup gözlüğün ardındaki donuk gözlere odaklandım. Biraz ona eğildim. "Öyleyse neden bu kadar gerçek hissettiriyor?"
Sakince elindeki kalemi bırakıp benim ona eğildiğim gibi bana eğildi. Sarıya çalan kumral saçlarındaki güzel kokuyu hissedebileceğim kadar yakınımdaydı yüzü. Kalbimin gümbürtüsü kulaklarıma vuruyordu. Yüzüne bakıyorken tek düşünebildiğim ne kadar kusursuz yaratıldığıydı. Yaşın getirmesi gereken çizgiler ona hiç uğramamışlardı.
"Çünkü onunla savaştığını sanmıyorum. Kaç yaşından beri seninle?"
"Kendimi bildim bileli benimle ve elbette onunla savaştım.
Benim bütün hayatım kocaman bir savaş."Cümlemi bitirir bitirmez kapı pervazına yaslanmış beden uzun bir kahkaha attı.
"Benimle gerçekten savaştın mı kardeşim?" Gelen sesi asla duymamışım gibi davranarak şakaklarımı ovuşturdum.
Evet, onunla savaşmıştım. Onunla gücümün yettiği her saniye savaşmıştım.
Gözlerimi açtığım ilk andan itibaren yanımda olduğunu biliyordum. Bunu nasıl kanıtlayabilirsin derseniz size somut bir şey sunamam. Sadece bunu bildiğimi söyleyebilirdim. Aynı varlığını kanıtlamamı isteyenlere söylediğim gibi.
Aslında altı yaşıma kadar her şey harikaydı çünkü ikiz kardeşimin sadece bana gözükmediğini sanıyordum. Sonrasında ise boğucu karanlık başladı. Kardeşimin sadece bana gözüktüğünü yaşıma göre ağır bir bedel ödeyerek öğrenmiştim. Anaokulundaydım ve kardeşim için ekstra bir oyuncak talep etmiştim, geldiğimden beri bizi hiç sevmeyen Ateş Kurtuluş tüm çocukların olduğu oyuncak saatinde beni ittirip, bağıra bağıra deli olduğumu yanımda kardeşimin falan olmadığını söylemişti. O an "ucube" lakabının yıllarca peşimden ayrılmayacağını anlamıştım. Ki öyle de oldu. Hatalarımdan ders almış biri olarak ne kadar artık kardeşimden bahsetmemeyi öğrensem bile Ateş'in tüm öğrenim hayatım boyunca benimle olması işleri berbat etmişti. Haklı ve doğal olarak benim ondan nefret etmeme karşılık ikiz kardeşimin bizi üzen iğrenç zorbaya karşı büyük bir aşkı vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my brother
Teen Fiction"Ancak bu şekilde çözülebilir kardeşim. Birimiz varsak diğeri yok." Homofobik olmayan, herkesin eşit haklara sahip olduğu güzel bir dünyada geçmektedir.