wonderland or neverland.Gökten düşen kar taneleri yüzümün her yerine nüfus ederken dudaklarım aralıktı. Bıraktığım cılız nefeslerin buhar oluşunu izliyordum. Yattığım kar yumuşacıktı, biraz içine gömülmüştüm.
Saat gece yarısını geçiyordu, tamamen karla kaplanmış bahçemizdeydim. Ellerim iki yana açıkken yerde yatıyordum. Hava buz gibiydi ve üstümde sadece pijamalarım vardı.
Ama ben asla üşümüyor aksine yanıyordum.
Öğlen Gündüz eve gelmemizi istediğinde onu ikiletmedim. İkiletemedim. Siyah gözleri ve beynimi örümcek ağı gibi saran enerjisi çok fazlaydı. Okuldan izin bile almadan çıktım. Kaçtım.
Eve gelir gelmez kustuğum için annem azarlamaya vakit bulamamıştı.
Sessiz yol boyunca yaşadığım gerginlik ve korku midemde ne varsa hepsini boşaltmama sebep olmuştu. Annem panikleyip hastaneye gitmemiz gerektiğini söylese de geçiştirdim. Üşüttüğümü bahane ederek hemen en iyi yaptığım şeyi yapıp kendimi odaya kapattım.
Kulemde kardeşimle çok şey yaşayacağımızı düşündüm ama bir kez daha yanıldım.
Gündüz normale dönen turuncu gözlerini biraz üzerimde gezdirdikten sonra adeta inzivaya çekilmişti. Ben sebepsiz(!) sancılar çekerken onun ağzını bıçak açmıyordu.
Kıvranışlarımı hiçbir şey olmamış gibi izlemişti.
Bakıldığında kardeşim beni aleni bir şekilde rahatsız etmiyordu, hatta hiç konuşmuyordu ancak ruhumla bağlı olan ruhu bütün negatifliği acı yoluyla benimkine aktarıyordu.
O enerjiyi size hayal ettirebilmek için yeterli kelimelerim yok ama şöyle diyebilirim ; boynumda sürekli bağlı bir ip vardı ve o ip kardeşimin ruh haline göre gevşeyip sıkılaşabiliyordu.
Şu an ise sıkıydı. Çok sıkı.
Gündüz birbirimize bağlı olduğumuzu bana hatırlatır şekilde bilerek ya da bilmeyerek canımı yakabiliyordu. Ve çatlayan lensten beri öyle acı çekiyordum ki eğer kanser olsaydım anca bu kadar canım yanabilirdi.
Zamanla alev topuna dönen kemiklerimi normalleştirmek için uyuşturucu içmek istemiştim ancak onu bile acıdan dolayı başaramamıştım. Acımın bir türlü dinmiyor oluşu hayatımın sonuna kadar kıvranacakmışım gibi saçma ama kuvvetli bir psikoloji oluşturmuştu.
Dayanılmazdı.
Karın yağdığını görünce aklımdan geçen tek şey içimdeki alevi söndürebileceğimdi. Söndüremesem bile ısı kaybetmeliydim. En azından aklımı tamamen kaçırmadan önce biraz normale dönmeliydi.
Bu yüzden direkt kapıya koşmuş ve kendimi beyaz kara atmıştım. Karın içimdeki alevi söndürmeye yardım edip etmediğiyle ilgili kesin bir karara varmayacaktım. Çünkü işe yaramamıştı ama yaramasına çok ihtiyacım vardı.
Yaramış gibi yapmaya bile ihtiyacım vardı.
"Bunu neden yapıyorsun?"
Sesim kısıktı, zaten yüksek çıkmasına gerek yoktu. Duymasını istediğim kardeşimin bütün ilgisi benim üzerimde olduğu için sadece dudaklarımı oynatsaydım dahi dediğimi anlayabilirdi.
Yüzüme duvar gibi bakıyordu turuncu gözleriyle. Ona daha net döndüm, yattığım yerden kalktım ve oturdum. "Bir şey söyle." Elimin altındaki karları sıkıyordum.
Soğuktan dolayı çenem şiddetli şekilde birbirine çarpmıştı.
Kardeşimin yanağında oluşan yeşil damar dişlerini sıktığının göstergesiydi. Bitik yüzümü benzer bir yüzle öylece izliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my brother
Teen Fiction"Ancak bu şekilde çözülebilir kardeşim. Birimiz varsak diğeri yok." Homofobik olmayan, herkesin eşit haklara sahip olduğu güzel bir dünyada geçmektedir.