the quiet can be so loud.
"Ve çalgıcı Antigenides bir şey çalacağı zaman kendinden önce ve sonra halka kötü şarkılar dinletirmiş."
Diye okuyordu Aslı. Hoş bir okuma sesi vardı, hakkını vermeliydim, her ne kadar bakımlı görüntüsünün altında saf kötülükle atan bir kalbi olsa da sesi sizi çekiyordu.
Ateş hemen yanında oturuyodu. Bana çok uzaktaydı. Sınıfın ayrı uçlarındaydık. Aslı'nın yanında sopa yutmuş gibi dimdikti, suratında hafif tedirginlik sezmiştim. Ben ona ifadesinden bir şeyler çıkartabilecek kadar net ve detaylı bakmıştım ancak onun gözleri bir kere bile benimkilere değmedi.
İki dersimiz birlikteydi. Yüzüme yanlışlıkla bile bakmamıştı. Bakmasını istediğimden ya da gayret ettiğimden değil ancak takım arkadaşları ufak bakışmaları hak ederdi öyle değil mi?
Özellikle kötü bir ruh haliyle yanımdan ayrıldıktan sonra aramızın yeniden kötü(?)- berbat, korkunç, aşırı derecede felaket- olmadığına dair ufacık bir ipucu verebilirdi.
Bana olan tavrını saymazsak da bugün genel olarak biraz tuhaftı. Öncelikle daha toplu gözüküyordu. Tuhaf olan buydu. Her zamanki bitik, boş vermiş çocuk gibi değildi. Çok emin olmamakla birlikte dersi dinlediğini bile söyleyebilirdim.
Tek elim çenemde sesli bir nefes bıraktım.
Metnin sonuna geldiğimizde, "Çok güzel, Aslı." Dedi edebiyat öğretmenimiz. "Sence Antigenides neden böyle bir şey yapıyor olabilir?"
Kusursuz alınmış kaşlar çatıldı.
"Bilmem.""Okuduğundan hiçbir şey çıkarmadın mı?"
Aslı ona belirgin bir kızgınlıkla baktı. "Hayır çıkartmadım."
Normalde dalga geçerdim ama ben de o okurken sadece ses tonunun güzelliğine ve Ateş'e odaklanmıştım. Ne söylendiği hakkında aklımda bir şey kalmamıştı.
"Çıkarımı olan kimse yok mu?"
Gündüz'e belki cevap vermek ister diye göz ucuyla baktığımda çok rastlanmayacak şekilde derse karşı benden daha ilgisiz olduğunu gördüm. Yanımda başını sıraya gömmüş halde hareketsiz duruyordu.
Damla meselesini oldukça kafaya takıyordu. Benim gibi. İkimizin enerjisini toplasanız tek bir insana bile yetmezdi. Sabah okulda yine karşılaşmamıştık. Hem de aradığım halde. Edebiyat dersinden sonra resim dersimiz ortaktı. Orada olmasını umut ediyordum. Yoksa yeniden evine gidecektim.
Tabi bu kez kapısını çalacak şekilde.
"Gerçekten kimse bir fikirde bulunamıyor mu çocuklar?"
Hocanın ısrarcı tavrı yüzünden birkaç kişi en iyi atışını denedi ancak istenileni veremediler. Edebiyatçının sinirlenmeye başlayan yüz ifadesi bunu söylüyordu.
Tam yazıklar olsun başlıklı büyük nutuk gelecekti ki beklenmedik bir şey oldu.
Ateş gerilmiş yüzünü sertçe ovuşturdu, alt dudağını kemirmeyi bırakıp "Daha iyileri, gelişmiş olanları, doğruları göstermeyin ki, geniş halk kitleleri, en iyi ve en doğru olanı, sizin sunduklarınız zannetsin." Diye bağırdı. İki derstir üzerinde olan gerginlikten bir anda kurtulmuş gibi söyler söylemez oh çekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my brother
Teen Fiction"Ancak bu şekilde çözülebilir kardeşim. Birimiz varsak diğeri yok." Homofobik olmayan, herkesin eşit haklara sahip olduğu güzel bir dünyada geçmektedir.