too young for this.
Vücuduna sarılmış beyaz iplerin kontrolü senin elinde. Bir kuklacı gibisin. Parmaklarının arasında ipleri kontrol etmeni sağlayan tahtalar var. Ancak sadece temsili.
Şimdilik.Şimdilik gerçek bir hakimiyet söz konusu değil.
Sağ çekmek istersen sola gidiyor, seni hiç dinlemiyor. Yine de bir şeyler yapılabilir... Acı çekebilir. İpler keskin, rahatsız edici. Ve boğazındaki ip gün geçtikçe daha çok sıkılaşıyor. Bu ne demek? Acı insanı yönlendirebilir. Acı insanı uysallaştırır.
Kullan ipleri.
Boğazını sık, bileklerini daralt. İpleri çek. Hayır, daha hızlı çek. İstediğini yapmadığında cezalandır. Yanlışa gittiğinde ellerini savur ve iplere dolansın.
Bu ipleri sadece sen görüyor olsan da gerçek. Aynı sadece onun seni görebildiği ve gerçek oluşun gibi.
İpleri çek, ipleri yönlendir. İplere dolansın. Daha hızlı. Çok daha hızlı çek, istediğini yapsın. İpleri çekerek onu geriye al.Yerleri değiştir, ipleri çek.
Asıl yaşayan sensin.Daraltan görüntünün-rüyanın(?)- ardından kuvvetli bir öksürükle yataktan sıçradığımda boğuluyordum. İstemsizce boğazımı tuttum, ağzımda kan tadı vardı. Sızlayan diş etlerimden kan boşaldığını hissediyordum. Karanlıkta hiç ışık açmadan, panikle banyoya gittim. Çarparak ve bir şeyler devirerek gittiğim için annemler hemen uyanmıştı.
"Gece!"
Klasik bağırışları eşliğinde kırmızılık kustum. Tek elimle onları sakinleştirmeye çalışıyorken diğer elimle de yavaş yavaş kırmızıya dönen beyaz mermerin kenarını tutuyordum. Ve klasik cümleyi duydum, acı içinde tekrar aynı şeyleri yaşamak istemediğimi düşündüm.
"Hastaneye gidelim."
Sonrası kolumdan içeri bir iğne girene kadar net değildi. Her şey çok pul puldu. Görüşümün önünde baloncuklar vardı ve birisi mercekle oynamış gibi bulanıktı.
Gözlerimin önündeki saydam perde kalktığında ilk annem ve babamın perişan halini gördüm. Hemşirenin güler bir yüzle, "Geçmiş olsun." Demesine direkt kaşlarım çatılmıştı.
Çok zor bir öğlen uykusundan kalkmışım gibi elimle alnımı yokladım. Yüzüm buruşuktu. Olan şeyler kopuk kopuktu, rüyamın devamı gibiydi. Belki de öyleydi. Belki de hiç uyanmamıştım... Hâlâ karanlığın içinde beyaz iplere dolanmış haldeydim.
Ya da daha kötüsü, hiç rüya görmemiştim.
Sahi ne kadar gerçekçi bir görüntüydü. Tam olarak daldığımı, uyuduğumu da hatıramıyordum. Bu olabilir miydi? Rüya olmaması mümkün müydü? Hayır... Sadece gerçeklik algım zayıflamıştı. Emin olmak için başkalarına ihtiyacım vardı."Neler oldu anne?"
Annem şefkatle serumsuz elimi tutup yüzündeki kurumuş yaşları sildi, üst derimi okşadı. "Kan kusarak uyandın, hemen hastaneye geldik."
Bu ağzımdaki metalik tadı açıklıyordu. Rüya olduğuna emindim. Ya da değildim... Hiçbir şey hakkında karar veremiyordum. Başımın etrafında sis vardı.
Artık hiçbir şey net değildi.
"Sonra?"
Hatırlamadığımı anlayınca kaşları endişeyle çatılmıştı. Bir şey söyleyecek gibi oldu, hemen vazgeçti. Diyeceklerinin yerine zoraki bir şekilde gülümsemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my brother
Teen Fiction"Ancak bu şekilde çözülebilir kardeşim. Birimiz varsak diğeri yok." Homofobik olmayan, herkesin eşit haklara sahip olduğu güzel bir dünyada geçmektedir.