my body, ur soul.
Yeni kesilmiş koyu çimlerin kokusu tribüne kadar geliyordu. Üstünde diğerleri gibi futbol oynamıyordunuz ancak oynamış gibi hissetmenizi sağlıyordu koku.
Güneş birazdan batacaktı ve okul takımımız diğer takımı-umarım- mağlup edecekti. Okul ruhuna sahip biri olduğum söylenemezdi ama kazanmalarını gerçekten istiyordum. İstiyordum çünkü Gündüz'ü sadece Ateş mutlu olduğu zaman mutlu görebiliyordum. Basit bir denklemdi, Ateş mutlu olursa Gündüz mutlu oluyordu, Gündüz mutlu olunca da ben mutlu oluyordum. Bana dokunmuyor ve huzurla uyumama izin veriyordu.
Yani herkes kazanıyordu.
Havanın iyice turuncuya dönmesiyle sahayı aydınlatmak için birkaç spot ışığı aynı anda açılmıştı. Dikkatimi emektar kameramdan ışıklara kaydırdım. Tam yanımda oturan Gündüz, Ateş'i artık daha net görebileceği için oldukça keyifli gözüküyordu.
Diğer yanımda oturan, dünya üzerindeki tek arkadaşım olan Damla ise mor atkısını burnuna kadar çekmiş, hapşırmamak için tüm gayretini gösteriyordu. Sanırım diğer herkes gibi bahar gribi onu da bulmuştu. Bana daha geç uğramasını umduğum için ondan fark ettirmeden biraz uzaklaştım.
"Aslanlarım! Hadi biraz daha gayret."
Beden eğitimi hocamızın gür sesi, sesli bir küfür edip irkilmeme sebep oldu. Motivasyon vermeye çalıştığını biliyordum ancak az kalsın korkudan dalağımı düşürecektim. Sesin şiddetini siz hesaplayın.
"Bu adam neden sürekli bağırıyor ki? Eminim evde bile bağırıyordur." Damla iki kez hapşırdıktan sonra konuşmuştu. Onun haklı isyanına kafamı sallayarak destek verdim ve sarı saçlarını karıştırdım.
"Bizimkiler sadece bağırmaktan anlıyor, adama çok yüklenmemek gerek."
İkimiz daha çok resim sınıfı için yaratılmıştık ama Gündüz sporu, daha doğrusu sporcuları severdi. Bu yüzden bize gözlerini devirdi.
"Ateş biraz durgun mu? Yoksa bana mı öyle geldi?"
Herkesin içinde Gündüz'e cevap vermekten çekindiğim için sadece dudak bükmeyi seçtim. Bu basit hareket, "Bilmiyorum umrumda değil." demekti.
İnanın öyleydi, Ateş Kurtuluş kardeşimin aksine benim asla umrumda olmamıştı. Çünkü size bahsettiğim gib zorbanın tekiydi ve geçmişteki çoğu depresyonumun sebebiydi. Onu takmamayı başarana kadar ciddi sıkıntılar çekmiştim. Elimde olsa onu bu dünyadan çok uzak dünyalara sürerdim. Hatta gayet iyi(!) kalpli olmama rağmen onun için istisna yapıp, acı içinde kıvranmasını bile dileyebilirdim. Kameramdaki birbirinden kötü manzara fotoğraflarım bile ondan daha çok ilgimi çekiyordu.
"Ateş neden ayaksız gibi oynuyor?"
Damla'nın sorusuyla bu kez inceleme gereği duydum. Ateş'i günahım kadar sevmiyordum ancak haklılardı. Bugün her zaman olduğu o 'BEN BU DÜNYADAKİ EN PARLAK YILDIZIM' havasında değildi. Aslında o havayı hak ederdi de. Civar okullardaki en iyi futbol oyuncusu olmasının yanında en iyi görüneniydi.
Yiğidi öldür hakkını yeme.
Benimkilerden daha koyu olan simsiyah saçları, aynı ton gözleri vardı ve uzun boyunun yanında oldukça estetik şekilde kaslıydı. Eğer karakteri çöp gibi kokmasaydı gayet çekiciydi de.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my brother
Teen Fiction"Ancak bu şekilde çözülebilir kardeşim. Birimiz varsak diğeri yok." Homofobik olmayan, herkesin eşit haklara sahip olduğu güzel bir dünyada geçmektedir.