you'll meet him someday, but it's not me.
"Bugün bana anlatmak istediğin bir şeyler var mı?"
Atlas Bey'in gözleri ilgiyle üzerimde geziyorken hayır anlamında dudaklarımı büzdüm. Anlatacak bir şeylerim yoktu. Aslında geçen seansımızdaki mutsuzluğunu ona sormak çok istiyordum ama cesaret edemiyordum.
Yani sustum.
Önündeki deftere kalemini iki kez vurup sakin ses tonuyla,"Bu sıralar en çok hissettiğin duygu nedir?" diye sorduğunda derin bir nefes bıraktım.
"Suçlu hissediyorum."
"Neden?"
"Bir sürü şey yüzünden."
Anlatmak istemeyişime başını sallayıp duruca gülümsedi. "Bu iyi bir şey."
"Nasıl iyi bir şey olabilir ki?"
Sandalyesinden kalkıp- bu her seansımızda mutlaka yaptığı bir hareket olmuştu - masasının önüne geldi, dayandı. Bunu yaptığında oturduğum deri koltuğun yerinden dolayı aramızda iki adımlık bir mesafe oluyordu.
"Bizler insanız."
Yaptığı girişe sonunu uzatarak, "Tabii." dedim. "Öyleyiz."
Bana güldü. Çok güzel güldü ve o an yüzüne bakıyorken kalbim sıkıştı. Gerçekten oldu bu. Fiziksel bir rahatsızlık hissettim, oturuşumu düzeltip fark ettirmeden kalbimi ovuşturdum.
"İnsanlar hatalarla bütündür Gece. Hepimizin ufak ya da büyük bir sürü hataları olur önemli olan sonrasında sorumluluk almaktır. Eğer yaptığın herhangi bir şeyden dolayı suçluluk hissediyorsan bu güzeldir çünkü sorumluluk almışsın demektir. Ama..."
Kollarını göğsünde bağladı, kaşlarını kaldırdı. "Ama pişmanlık ve suçluluğu birbirine karıştırmamaya dikkat etmelisin. Dünya tek bir kişinin etrafında dönmüyor, tek bir kişinin hataları felaketi doğurmuyor. İçinde olduğumuz düzen bambaşka. Ağır bir suçluluk hissettiğin olayda payının büyük olması gerekir. Aksi takdirde bütün suçu kendi üstüne alman hiç adil olmaz."
Tutulmuştum. Konuşurken öyle tutkuluydu ki... Mimikleri, el kol hareketleri her şeyi büyük bir uyum içinde dönüyordu. Sabaha kadar susmasa sıkılmadan dinleyebilirdiniz. Hareket etmeye çalıştığımda ilk çabam başarısız olmuştu ancak ikincisinde yavaşça başımı oynatabildim.
Yeniden beni rahatlatmak üzerine bir şeyler söylemeye başlamışken, arkasında kalmış kitaplığına ilgiyle bakan kardeşime ufak bir bakış atıp beni izlemediğinden emin oldum. Böylece psikoloğuma daha derin baktım. Her santimini en ince detayına kadar inceledim.
"Panik atak krizlerinin sıklığına bir derece vermeni isteyeceğim."
Şekilli dudaklarını izlemeyi sorusuyla kesmiştim. İstemsizce kaşlarım çatıldı çünkü ona krizlerden bahsetmemiştim.
"Bundan bahsetmemiştim."
Sıcak gülümsemesi eşliğinde masasından ayrıldı ve tam önüme geldi. Ona alttan bakmak, kokusunu net şekilde hissetmek midemi burkuyordu. Hele biraz sonra yapacağı şey... O beni biraz tüketiyordu.
Ezberlemiş gibi kemikli büyük eli çenemi buldu. Çenemi olduğundan daha çok kaldırdı, tam gözlerimizin bakmasını sağladı. "Yüzümüz bizim haritamızdır. Nereden geldiğimizi ve nereye gittiğimizi gösterir. Mimiklere, çizgilere dikkatli baktığında karşındaki kişinin konuşmasına ihtiyaç duymazsın."
"Panik atak geçirdiğimi yüzümden mi anladınız yani?"
Omuzlarını silkip otuz iki diş güldü. "Hayır aslına bakarsan anlattıklarını ve durumunu birleştirip oranı yüksek bir tahminde bulundum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my brother
Teen Fiction"Ancak bu şekilde çözülebilir kardeşim. Birimiz varsak diğeri yok." Homofobik olmayan, herkesin eşit haklara sahip olduğu güzel bir dünyada geçmektedir.