Haziran ayının sonlarına doğru emin adımlarla ilerlerken bunaltıcı sıcak yüzünden nefes almakta zorlanıyordum. Oturduğum kanepeden doğrulup terden belime yapışan ince tişörtümü çekiştirdim. Anında vücudumu saran serinlik kısa süre içinde de kaybolmuştu. Başımı geriye atıp ofladım. Günlerim neden bu kadar sıkıcı geçmek zorundaydı ki?
Hayır yani hayatımdan şikayet ettiğimden değil ama en azından annemin doğradığı elmayı bıçağa geçirerek babamın ağzına tıkıştırmaya çalışmasını izlemekten daha eğlenceli bir şeyler yaşıyor olabilirdim. Oturduğum tekli koltukta kollarımı göğsümde kavuşturup anneme ters ters baktım.
Annemin televizyonu izleyen gözleri beni bulduğunda ağzına doldurduğu elma yüzünden yanağında kocaman bir şişlik oluşmuştu. Ağzını zorlanarak kapatıp tek kaşını kaldırarak 'ne bakıyorsun?' der gibi başını iki yana salladı. Gözlerimi devirdiğimde gözleri ile bu yazın sıcağında hangi akla hizmet giydiğini bilmediğim tüylü terliklerini gösterdi.
Kısacası 'Bana artistlik yapma, yersin kafana terliği,' diyordu.
Ayaklarını sürükleyerek yanıma gelen abim yanımdaki koltuğa oturup saçlarını karıştırdı. Üstünde sadece siyah bir şort ve siyah atlet vardı. Oturduğu yerden elini uzatıp omzumu dürttü.
"Çay getirsene," dedi. Aynı ters bakışlarımdan ona da yolladığımda kaşlarını çatmıştı.
"Ne bakıyorsun kızım? Alt tarafı bir çay istedik," diye çıkıştığında annem beni kınarcasına bakıyordu. Ne var canım evde sıkılmışsam ve saat geç olmasına rağmen beş ev kadar uzağımızda olan arkadaşımda kalmak istediysem!? Yok, ben illa evde oturup annemle babamın cıvık meyve yeme seanslarını izlemeliydim, abimin hizmetini yapmalıydım.
Oflayıp ayağa kalktığımda abimin anneme "Bu yine kime kızdı?" diye sorduğunu duymuştum. Annem ise "Boş ver oğlum sen onu, her zamanki Nehir işte," demişti.
Abimin kupasına çay doldurup getirdiğimde bana kaşlarını çatarak bakıyordu. Kaşlarımı kaldırıp başımı iki yana salladım. Amacım 'Hayırdır lo?' diye sormaktı. Onu anladınız siz herhalde.
Abim derin bir nefes alıp bir şey demeden elimdeki kupayı aldı. "Baba Necla abla Cüneyt'le Çağla'nın düğünü için pasta siparişi verdi bugün," dediğinde babam başını sallayıp anneme baktı.
"Hanım halledersiniz değil mi?" diye sorduğunda annem gülümsedi. "O da soru mu? Her zaman yaptığımız şey," dedi.
"Nehir sen Çağla'yla konuşursun özel bir isteği varsa halledersin," diyen abimle başımı salladım. Sonunda keyfimi yerine getirecek ufak bir haber almıştım.
Öncelikle benim bu olaydaki konumum ne ondan bahsedivereyim. Babamın tatlıcı dükkanı var. Annemle babam da orada tatlıları yapıyor. Ben de gerektiğinde pastaları süslüyordum. Bu sefer de bizim mahalleden Cüneyt abi ile evimizden iki sokak aşağıda yaşayan kuaför Çağla ablanın düğünü için pasta siparişi verilmişti. Çağla ablayla aram iyi olduğu için o pastayı süslemekten ayrıca bir zevk alacağımı biliyordum.
"Bak bak sabahtan beri sirke satan yüzü nasıl da aydınlandı. Kızım madem baba mesleğine bu kadar bayılıyordun neden kendini boş yere yorup üniversite okuyorsun?" diyen anneme baktım.
"Anne ömrüm boyunca pasta süsleyecek değilim ya?" dediğimde annem omuz silkip bu sefer büyük, kırmızı bir elmayı alıp kabuğunu soymaya başladı.
"Yemin ederim sıcaktan eridim." Ağlamaklı ses ile dediğim şeye abim gülmüştü. Göz ucuyla ona baktığımda her zamanki gibi sıcaklığını umursamadan çayını yudumluyordu. Soğumasını hiçbir zaman beklemezdi zaten. Ama Allah aşkına bu sıcakta onu nasıl içiyordu? Ben onun yerine de terlediğimde artık isyana başlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahallemizin Gavuru/ TAMAMLANDI
HumorBen Eskişehir'in Odunpazarı ilçesindeki Leylak mahallesinin asi kızı, ailesinin ikinci göz ağrısı, babasının prensesi, anasının kuzusu, abisinin herkesten sakındığı kişiyim. Ben parlak mavilerinden ışık asla eksik olmayan, her lafa bir cevap bulan...