Oy ve satır arası yorumlarınızı bekliyorum, canlar :)))
İçimde yükselen anlamlandıramadığım bu his yüzünden delirmek üzereydim. Bir şey yapmak istiyordum fakat bunu neden yapmak istediğimi, en önemlisi ise nasıl yapacağımı bilmiyordum. Salladığım ayağımı diğerinin üzerine aşırıp tırnağımın kenarındaki eti sertçe kopardım. Tırnak dibim anında kanarken can sıkıcı bir sızı önce parmağımı, ardından tüm elimi sarmıştı.
Elim ile parmağımın kenarını sıkıca sarıp ayağa kalktım. Kalkmam ile birlikte teyzeler tarafından soru yağmuruna tutulmuş sarı gavurun gözleri beni bulmuştu. Sanki buraya oturmaya gelmişti. Annesine bir şey söyleyecekti en son, geldi çöktü evimize.
"Nereye?" diye soran Kumru'ya üstten bir bakış atıp "geliyorum şimdi" dedim ve yanlarından uzaklaşıp mutfağa girdim. Dolapları karıştırıp üst raftaki kutuya uzandım. İçinden yara bandı alacaktım. Tabii yetişebilseydim.
"Kim bunu bu kadar yükseğe koydu be" diye sinirle mırıldandım. Kesin salak abimin işiydi. Sanki herkes bunun gibi uzundu, düşüncesiz mankafa. Parmak uçlarımda yükselip kutuya uzandım. Yok anam yetişemiyorum.
Tam arkamı dönmüştüm ki birkaç adım uzağımdaki Matthias ile irkildim. Baş parmağımı dişlerime koyup damağımı geri ittim. "Ne yapıyorsun burada?" diye sordum kaşlarım çatılırken. Kaşları bu sert tavrıma anlam yeremez gibi yukarı dikildi. "Çekil ben alayım" deyip yaklaştığında gözlerimi kısıp "gerek yok, kendim alırım" dedim.
Mutfak masasının yanındaki sandalyeyi çekip almıştım ki masanın üzerine koyulan kutu ile hareketlerimi durdurdum. "Kendim alırdım" diye mırıldadım. "Ağır değildi merak etme" diye alay ettiğinde gözlerimi devirdim. Ne kadar da komik.
"Ne yapıyordun burada?" diye sorumu yeniledim.
"Su alacaktım, Narin abla Nehir'den iste dedi" dedi sakin ses ile. Başımı sallayıp aldığım bardağı su ile doldurup Matthias'a uzattım. "Teşekkür ederim" dediğinde başımı salladım. Suyunu yavaş yavaş yudumlarken gözleri bendeydi.
Kutudan yara bandı alıp parmağımı sardığımda bile gözlerini üzerimden ayırmamıştı. Her hareketimi büyük bir dikkatle izliyordu. Görende büyü falan yapıyorum sanırdı.
Kutuyu tekrar yerine koymak için hareketlenmiştim ki, benden önce davranıp kutuyu aldı ve yukarı yerleştirdi. Ay devede de boy var canım, devede de.
Ben önde Matthias hemen peşimde mutfaktan çıkıp salona girerken teyzelerin gözleri anında bizi bulmuştu. Ah pardon bizi değil, sadece Matthias'ı. Çünkü kimse beni kendi evimde insan yerine koymuyordu. Kumru'nun yanına oturdum tekrar.
"Kumru?" diye yavaşça seslenip böğrünü dürttüm.
"He canım?" tatlı ile şişirdiği yanaklarıyla bana baktı.
"Benim canım çok sıkıldı" dedim ve ağzına zor sığdırdığı baklavayı içeri tıktım. Ağzındakileri hızlı hızlı çiğneyip yuttu ve irileşmiş gözleri ile bana baktı.
"Eyvah! Kesin başımız derde girecek" dedi umutsuzca. Dudaklarımı ıslatıp "neden?" diye sordum. Bana gözlerini devirip "senin ne zaman canın sıkılsa başımıza bela açıyorsun da ondan, kuzum" dedi.
Haklı mı?
Son derece hem de.
Peki bu beni durduracak mı?
Kesinlikle hayır.
"Sen bu kadınların arasında oturmayı bayağı sevdin sanırım" dediğimde başını hızla iki yana salladı. "Ne yapıyorsak hemen yapalım, yoksa sırf bana bir şey sorduklarında cevap vermemek için bir şeyler yemekten yüz kilo olacağım" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahallemizin Gavuru/ TAMAMLANDI
HumorBen Eskişehir'in Odunpazarı ilçesindeki Leylak mahallesinin asi kızı, ailesinin ikinci göz ağrısı, babasının prensesi, anasının kuzusu, abisinin herkesten sakındığı kişiyim. Ben parlak mavilerinden ışık asla eksik olmayan, her lafa bir cevap bulan...