"Düzgün sar kızım şunu." Annem eline aldığı tahta kaşığı masaya vurup söylendi. Hayır anlamıyorum, sardığım bu muhteşem sarmaların nesini beğenmiyordu.
"Anne gözünü seveyim daha nasıl düzgün sarayım ben, cetvel getirip de ölçeyim mi?" Elime aldığım yaprağı doğrama tahtasının üzerine serip dedim.
"Nehir, geometri dersinde değiliz ne cetveli? Çok sık sarıyorsun sen, içindeki pirinç şişince yaprak yırtılacak," dediğinde sardığım yapraklara bakıp dudak büzdüm.
"Pipetle şey etsek mi?"
"Ney etsek?"
"Ne edeceğiz anne, içine hava üflesek mi?"
Annem elindeki yaprağı önüne bırakıp iki elini havaya kaldırdı. Gözlerini yukarı diktiğinde ben de yüzümü çevirip annem gibi tavana bakmaya başladım.
"Yüce Rabbim, beni böyle üstün zekâlı bir evlatla imtihana çektiğin için çok teşekkür ederim. Sayesinde 'sen zaten kızınla gereken cezanı çekiyorsun' başlığı altında bir çok günahım siliniyor," dedi. Sanırım annem bana laf sokmuştu. Oysaki gayet iyi gidiyorduk. Aslına bakarsak üstün zekâlı kısmında bir işkillenmiştim ama annemdir dedim konduramadım. Nereden bileydim yüz yılın ihanetiyle karşılaşacağımı.
"Size yaranılmıyor yemin ederim, herkes bir laf sokma peşinde," diye sinirle söylendim. Sıradaki yaprakları daha büyük sarmaya başladım. "NEHİR!" diye birden bağıran annemle irkilmiştim.
"NE?"
"Kafam girer onun içine, vur deyince öldürüyorsun sen de." Kadın bu sefer de büyük sarmama takılmıştı. Bu kadar titiz çalışmasının tek bir nedeni vardı, o da yeni komşularına güzel yemek yaptığını göstermek istemesiydi.
"Anne ben başka bir iş yapsam?" diye kedi gibi olduğumu hayal ettiğim şekilde bakıp gözlerimi kırpıştırdım. Annem gözlerini bana çevirip bıkkınlıkla nefes alıp verdi.
"Ben senin karın ağrını biliyorum, başka iş kalmadı zaten, kalk git nereye gideceksen," dediğinde ışık hızıyla oturduğum sandalyeden kalkıp mutfaktan çıktım. Ellerimi yıkamak için lavaboya koşarken salondan çıkmakta olan abime kafa atmıştım.
Abim, "Çüş! Boynuzun olsa midem delinmişti," diye anlamı meçhul, saçma sapan bir cümle kurdu. "Üff çekil ya, annem yaptıracak yeni bir iş bulmadan evden tüymem lazım," deyip onu ittirmeye çalıştığımda tişörtümün ense kısmından tutup beni kendisine çevirdi.
"Üf mü? Sana benimle böyle konuşma demedim mi ben? İş buldum ben sana, yürü odamı topla!" dedi. Abim onu geçiştirmemi ve ya kendisine karşı alaylı tavır takınmamı sevmezdi. Uzun süre sürekli benden saygı beklemişti ama sonunda o da böyle bir şeyin bizim gen yapımıza ters olduğunu anlayıp inadından vazgeçmişti.
Kirli ellerimi karnına yapıştırdığımda ensemi bırakıp şaşkınlıkla tişörtüne baktı. "LAN!" diye bağırdığında ben kendimi çoktan lavaboya atmıştım. "Senin kokuşmuş odanı toplamayacağım, abiciğim," dedim, içeri doğru bağırarak.
"Sen bugün oradan çıkma güzelim. Can sağlığın için çıkma." Sinirini bastırmak istercesine her kelimesini teker teker söylediği cümle karşısında sadece gülmekle yetindim. Bütün gün tuvaletin önünde bekleyecek değildi ya.
Ellerimi yıkayıp kuruladıktan sonra dağılan topuzumu açıp saçlarımı salaş balık sırtı ördüm. Abim çekiştirirken şortumdan çıkan tişörtümün önünü yeniden içeri tıktım. Elim kapı kulpuna gitmişti ki içeriden annemin sesini duymamla olduğum yerde kaldım.
"Caner, orada niye oturuyorsun oğlum?"
"Banyoya çirkin bir sıçan girmiş de, çıkmasını bekliyorum, yakalayıp başını ezeyim diye." Abimin sesi tam kapının yanından gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahallemizin Gavuru/ TAMAMLANDI
HumorBen Eskişehir'in Odunpazarı ilçesindeki Leylak mahallesinin asi kızı, ailesinin ikinci göz ağrısı, babasının prensesi, anasının kuzusu, abisinin herkesten sakındığı kişiyim. Ben parlak mavilerinden ışık asla eksik olmayan, her lafa bir cevap bulan...