Oy ve satır arası yorumlarınızı bekliyorum, canlar :))
Nehir'den
Bu sakat halim ile sanki çok gerekliymişim gibi sürüklendiğim misafirlikteydim. Karşımda birkaç saat önce birlikte başımı belaya soktuğum Matthias, annemin cici kankası Sibel abla, ne iş ile meşgul olduğunu bilmediğim, ara bir yüzünü gördüğüm Nicholas vardı. Bizim cephede ise işten yeni gelmiş yorgun Bahadır, kankisi ile sanki yıllardır görüşmüyormuş gibi hevesli Narin ve sakat bir adet Nehir vardı.
Sanmayın ki Caner bey şu an işte, çalışıyor falan. Vallahi de yalan. Şu an odasında yan gelip yatıyor hatta. Yorgun olduğunu söyleyip gelmemişti. Sanırsın bir tek yorgun olan bu. Benim canım babam da zaten keyif alıyordu yorgun argın el alemin evine gitmeye. Hele ben, hele ben. Şu sakat halimle bile evde oturamıyordum.
İşte varsa yoksa Caner bey. Sana öyle bir şey yapacağım ki abi hayatın boyunca bu yaptığımı unutamayacaksın. İstikbalinle oynayacağım oğlum senin. Az bekle sen.
Sibel ablanın önüme bıraktığı çorba ile teşekkür ettim. Yemeye başlamadan önce gözlerim karşımdaki yanağını eline yaslamış, önündeki çorbayı amaçsızca karıştıran Matthias'a takıldı. Çocuğun yüzü beş karıştı. Geldiğimizde gülümsemeseydi moralini bozanın biz olduğunu düşünecektim. Matthias'ın morali ne kadar bozuk ise Nicholas bir o kadar da keyifliydi. Kesin bu kumral gavur sinirlendirdi bizim sarı gavuru.
Amaan bana ne canım, ben bir şey yapmadım ya.
Çorbamdan bir kaşık içtiğimde gözlerimi kapatmamak için kendimi zor tutmuştum. Hayatımda böyle güzel bir çorba içmediğimi söylesem acaba annemin beni evlatlıktan reddetme ihtimali yüzde kaçtı?
Tarifini mi isteseydim acaba? Diğer ayağımı da annemin sakatlamasını istiyorsam bunu yapabilirdim tabii ki. Ne kadar yakın arkadaşı olsa da annemin yemekleri konusundaki hassasiyeti arkadaşının üzerinden halay çekerek geçerdi. Bunu dile getirdiğimde ise benim üzerimde horon bile teperdi.
Kusura bakma biricik midem, benim canım kıymetli. Çok istiyorsan ara sıra geliriz, içeriz Sibel ablanın çorbasını.
"Canım, ayağın için buz ister misin?" diye soran Sibel abla ile başımı tıkındığım çorbadan kaldırmıştım. Matthias yanağını elinden ayırmadan kirpikleri üzerinden bana baktı. Bakışlarımı hızla ondan ayırıp annesine çevirdim.
"Yok, teşekkür ederim" dedim gülümseyerek. Ayağım kopmuş muamelesi yapılmasa iyiydi aslında. Durduk yere kendimi kötü hissediyordum.
Bir süre sonra dikkatler benden uzaklaşıp bizimkilere çevrilmişti. Sibel abla Rizeliymiş, ki bunu önceden Matthias'tan öğrenmiştim. Annemle ise üniversitede tanışmışlar. O zamanlar Sibel abla okumak için Eskişehir'e gelmiş. Annemle de arkadaşlıkları böylece başlamış. Sonra konu annemle babamın tanışma hikayesine geldi, geçmiş günlerden falan konuştular. Mesela Nicholas Türkiye'de doğulmuş, iki yaşındayken de Amerika'ya taşınmışlar. Ardından Sibel abla Amerika'daki hayatlarından bahsetti.
Ben onları dinlemeye öyle dalmıştım ki elimin bardağa çarpıp meyve suyunu üzerime döktüğünü yalnız pantolonum ıslandığında fark etmiştim. Bacağımdaki ıslaklık ile yerimden hızla kalktım. Kalktığım gibi de çatalımı, kaşığımı yere düşürdüm. Az daha sandalyemi de deviriyordum ki annem hızlı davranıp tutmuştu.
"İyi misin, canım?" diye sordu Sibel abla. Ben iyiydim de, az daha evinizi başınıza yıkacaktım. Başımı sallayıp "iyiyim" dedi "lavabonuzu kullanabilir miyim?" Sibel abla hafifçe gülümseyip "tabii ki, üst katta, merdivenlerin solundaki ilk kapı" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahallemizin Gavuru/ TAMAMLANDI
UmorismoBen Eskişehir'in Odunpazarı ilçesindeki Leylak mahallesinin asi kızı, ailesinin ikinci göz ağrısı, babasının prensesi, anasının kuzusu, abisinin herkesten sakındığı kişiyim. Ben parlak mavilerinden ışık asla eksik olmayan, her lafa bir cevap bulan...