Bölüm Şarkısı: Hande Mehan- Üstüme Basıp Geçme
•
İnsana en çok acı veren şey, söyledikleriyle söylemek istedikleri arasındaki uçurumdur.
~DostoyevskiİSTANBUL/TÜRKİYE
Doğa ÖZTÜRKGerçeklerin bir gün ortaya çıkıp boynuma iplik gibi dolanması an meselesi gibi geliyordu. Asılların sahnelenerek hayatıma iliştirilmesi ise dayanma sınırımı aşacak cinstendi.
Eğer Deren'in kızları eve götüreceğini tahmin edebilseydim buna asla kalkışmazdım. Annemi sakinleştirmek oldukça zamanımı almıştı, bu yüzden kızları oradan almakta geç bir saate kalmıştı. Ben gittiğimde ise çoktan uyumuş olduklarını ve bu zaman zarfı boyunca onların içinde, onlarla birlikte haddinden fazla zaman geçirmiş oldukları gibi göz ardı edilemeyecek bir gerçek vardı ortada. Derin'in ben gelmeden önce evden ayrıldığı da kulağıma gelen söylentiler arasındaydı. Bu da bana benimle karşılaşmak istemediği için gittiğini düşündürttü ya da başka bir sebebi olmalıydı, emin değildim.
Kızları gecenin bir vakti uyandırıp eve getirmek ise tam bir işkence olmuştu benim açımdan. Eve getirip yatırmak, söylenmelerini çekmek, tekrar uykuya dalana kadar katlandığım ve alışık olduğum bir durumdu ama her nedense bu gece çok zor gelmişti.
Güne sabahın çok erken saatlerinde Derin'in aramasıyla başlamıştım, babamla ilgili önemli bir gelişme olduğunu ve hemen adliyeye, yanına, gelmemi istemesiyle ben de soluğu adliyede almıştım.
Asansörden çıkıp sekreterden Derin'in olduğunu öğrendiğim odanın önüne doğru hızlı adımlarla ilerleyip kapıyı çalmadan açıp içeriye girdim.
Camın önünde bir eli cebinde, diğer elinde üstünde dumanı tüten ve kokusunu odaya girer girmez aldığım mis kokulu kahve fincanıyla birlikte duruyordu. Benim olduğuma o kadar emin görünüyordu ki hiç istifini bozmadan kahvesinden bir yudum daha alarak ileriyi izlemeye devam etti.
Duruşunda sarsılmaz bir güç, omuzlarında kendinden emin bir duruş vardı. O hep böyleydi, kendinden emin ve sarsılmaz profilini çizer bunu da karşı tarafa hissettirirdi. Bir nevi korku saldığını düşünürdü.
Kapıyı arkamdan kapatıp Derin'e doğru bir adım attım. Cama düşen aksine bakarken, "Geldim işte. Söyle ne öğrendin?" dedim lafı dolandırmadan.
Başını geriye attı, derin bir nefes alıp ardından gürültüyle bıraktı. Elini cebinden çıkartıp fincanı hemen camın önünde duran küçük sehpanın üzerine bıraktı. "Ne mi öğrendim?" Vücudunu bana çevirip koyu kahvelerini gözlerime sabitledi.
Her hareketini sabırla izliyor ve büyük bir sabırla konuşmasını bekliyordum.
"İnatçı bir kadına geride durmasını söylediğim halde burnunu yine de karışmaması gereken şeylere soktuğunu."
"Bunlar da ne demek oluyor şimdi?" Kaşlarım çatıldı. Çantamı sandalyenin üzerine fırlatır gibi bıraktım.
Uzun iki adım atarak aramızdaki tüm mesafeleri en aza indirdi. Yoğun karamel kokusu o an burnuma dolup ciğerlerimi istilası altına alırken buna engel olamadım. Çok güçlü bir kokusu vardı, o bu kadar yakınımda dururken burnumu kapatmak gibi bir hata yapamazdım. Her şey yolundaymış gibi davranmam gerekiyordu, kokusunun hala üzerimde bir etkisi olduğunu belli edemezdim.
"Bana, sana karışma dediğim halde aksi şekilde davranarak hareket ettiğini ve neden dedektif tuttuğunu söyler misin?" Sesi sonlara doğru gürleşmişti ama şimdi önemli olan bu değildi, bunu Derin'e kimin söylemiş olduğuydu ve anlamadığı, asla anlamayacak olduğu ölen kişinin benim babam olmasıydı. Elbette peşini bırakmayacaktım, bunu bir kere bile düşünmemiştim. Eğer benden bunu bekliyorsa ya beni hiç tanımamıştı ya da beni tanıdığını sanacak kadar aptaldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARAMEL
Художественная прозаBir tarafta çocuklarından habersiz yaşayan bir adam. Diğer tarafta günden güne baba özlemiyle yanan; sesini, kokusunu, görünüşünü merak ederek büyüyen iki çocuk. Ve tüm bunlara sessiz kalarak onu terk edip ruhunu paramparça eden adamın çocuklarını h...