Bölüm şarkısı: Cem Belevi- Buz Yanığı
Ah benim dağ gibi durup dal gibi kırılan kalbim...
-Özdemir Asaf
İSTANBUL/TÜRKİYE
Doğa ÖZTÜRKGerçeklere adım adım yaklaştığımızı hissediyordum. Bir mucize olmuş ve adam uyanmıştı. O gün neler oldu neler yaşandı, anbean şahit olan tek kişi olarak bize anlatacağı şeyler muhakkak olmalıydı. Ellerimi ceketimin cebine sokup Derin'i beklemeye başladım. Hava olduğundan daha soğuk ve kasvetliydi. Gök gürültüsü birazdan yağmur yağacağını gösteriyordu. Yüzümü gökyüzüne kaldırıp gözlerimi kapattım, içime derin bir nefes çekerken ‘Her şey yoluna girecek, düzelecek.’ diye geçirdim kalbimden. Buna inanmak istiyorum, hatta şu an istediğim tek şey bu olabilirdi; babamın ruhunun huzur bulması, asıl suçluların ise cezasını çekmesi için bu önemliydi.
Ayağımı tutturduğum ritimde kaldırım taşına vuruyordum. Beklemekten sıkılmıştım, Derin’den önce arabadan inmiştim ve uzun sayılabilecek bir süredir arabasını park edip yanıma gelmesini bekliyordum. Yanaklarımı sıkıntıyla şişirdim.
“Araba değil traktör park ediyor sanki,” diye kendi kendime söylenirken görünüş alanıma girdi. Omuzları dik, başı yukarda, yürüyüşü benim diyen modellere taş çıkartırdı. Etrafa attığı keskin bakışlar kimilerini ürkütürken yanından geçen sarışın genç kadını oldukça etkilemiş görünüyordu. Gözlerimi devirdim, çabuk olmasını işaret eden bir hareket yaparak ona arkamı döndüm ve o esnada kafasındaki şapkayı yüzüne örtmeye çalışarak acil kapısından çıkan Can'ı gördüm. O muydu, yoksa benzettim mi diye dikkatlice süzerken başını bizden tarafa çevirmişti. Şapkadan her ne kadar ayırt edilemese de onu tanımıştım. Buradaydı, hızlı adımlarımın temposu düştü tamamen durduğumda Derin de benimle birlikte durdu. Kulağımın hemen dibinde sıcak soluğunu hissettim.
“Bir problem mi var?”Gözlerimi Can'dan ayırmadan Derin'e, “Hayır sen git, ben geliyorum birazdan." dedim.
“Ne oldu?”
“Hiç, hiçbir şey.”
“Emin misin?”
“Evet.”
“Ben içeri giriyorum o halde, sen de acele et.”
“Tamam git sen.”Başını olumlu anlamda salladı ve uzaklaştı.
Can'ı gözümün önünden ayırmadan gittiği yöne çevirdim bedenimi. Adımlarımı hızlandırdım ancak o benden daha hızlıydı. Burada ne işi vardı ve neden bu kadar tedirgin gizli saklı hareket ediyordu? Anlam verebildiğim bir durum değildi. Kaçıracağımı hissettiğim an durması için bağırdım. “Can!”
Adımları bir anlık savsakladı ama duymamış gibi yaparak yoluna devam etti.
“Can durur musun?” diye tekrar bağırdığımda bu kez durmuştu ve sanki orada olduğumu yeni fark ediyormuş gibi bir havaya bürünerek bedenini bana çevirdi.
“Doğa?” dedi gülümsemeye çalışarak rengi bembeyazdı.Kollarımı göğsümde birleştirip şüphe dolu bakışlarımı Can'a diktim. “Ne yapıyorsun sen burada?” diye sordum. “Ya da ne arıyorsun mu demeliyim?”
“Anlamadım.”
“Hastanede karşılaşmamız sence de biraz tuhaf değil mi?” diye ekledim.Çenesini sıvazladı. Onu tanıyordum, ne zaman sıkılsa bu hareketi yapardı. Şu an köşeye sıkışmış gibi hissettiğine adım gibi emindim, cevap veremiyordu ama bilmiyordu ki bu şekilde davranarak ilgimi daha çok çekiyordu.
“Evet?”
“Karşılaşmışsak ne olmuş? İnsanım hastalanabilirim Doğa, hem ben yoluma gidiyordum beni durduran sensin?” Durduk yere üste çıkma çabası içine girmiş olması da şüphe çekici bir durumdu.
Zihnimi çok kurcalıyordu. Hareketleri, tavırları, hiç beklemediğim anlarda ummadığım yerlerde burnumun ucunda bitmesi artık bana normal gelmiyordu. Kaybolan telefonumun onun yanıma gelmesiyle birlikte ortaya çıkması da aynı şekilde kafamı kurcalıyordu. Bir şeyler vardı ama tam olarak adlandıramıyordum fakat biraz daha zorlarsam onu da çözecektim.
“Bana hala burada ne işin olduğunu söylemedin Can?” diye sordum ona doğru bir adım daha atarken.
Şapkasının ucuyla oynarken hareketlerinin şüphe uyandırıcı şekilde tedirgin olduğunu görebiliyordum. Hala cevap vermezken burnunun ucunu kaşıdı, gözlerini etrafta gezdirmeye başladı.
“Hastanede ne işim olabilir Doğa, seni takip ettiğimi falan mı düşünüyorsun?”
Bu sorumun cevabı değildi, daha çok zaman kazanmaya çalışıyor gibi gelmişti bana.
“Ben sana böyle bir şey söylemedim,” derken tebessüm ettim. “Ne işin olduğunu sordum.” Tek kaşımı havaya kaldırdım.
Omuzlarını silkti. “Midem birkaç gündür kötü, o yüzden geldim. Bu senin için yeterince açıklayıcı oldu mu?”
Hala ona inanmıyordum, hiç gerçekçi gelmiyordu. O mide rahatsızlığı için hastaneye gelebilecek bir adam değildi.
“Başı ağrıdığında ağzına ilaç sürmeyen sen, hastalandığı zaman hastaneye gitmesi için dil döktüğüm adam sırf bir midesi ağrıdığı için hastaneye geliyor?" İnanmadığımı gösteren bir tebessümle ona gülümsedim. “Ne kadar inandırıcıysa o kadar inandım diyelim o zaman.”
“Tamam ben de şöyle söyleyeyim o zaman, kimseyi kendime inandırmak gibi bir derdim yok.” Az önceki tavrının yerinde yerler esiyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/165902313-288-k122662.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARAMEL
Художественная прозаBir tarafta çocuklarından habersiz yaşayan bir adam. Diğer tarafta günden güne baba özlemiyle yanan; sesini, kokusunu, görünüşünü merak ederek büyüyen iki çocuk. Ve tüm bunlara sessiz kalarak onu terk edip ruhunu paramparça eden adamın çocuklarını h...