Üzerime çökmüştü yanlızlığın asil rengi olan siyah. Karanlık dünyamda kendimi kaybetmiştim, arıyordum bulamuyordum.
Biri izliyordu beni üzerimde kahvesi baskın iki göz vardı hissediyordum.
Argeş uyanıp beni izlemeye başlamıştı, gözlerimi araladım saçlarım vücuduma dolanmıştı doğruldum yatağın üzerinde.
Duygu: ne zaman uyandın?
Argeş: hiç uyumadım ki .
Duygu: anlıyorum. Kahvaltı hazırlayacağım sana sende o sırada dinlen.
Yataktan kalkıp ayaklarına panduflarimi geçirdim mutfak çok uzak gibiydi üzerimde bi yük vardı taşıyamıyordun bedenimi .
Tost makinasını açtım iki tane tost yaptım. Çaylarımızı fincanlara doldurup tepsiyi odaya taşıdım, yatağın üzerine bağdaş kurup oturdum,
Duygu: hadi biraz bir şeyler atıştıralım sonra seni hastaneye götürmem gerekiyor.
Argeş'in dilinden;
"Kafamın içindeki küçük kız onu kıskanıyordu ona zarar vermemek için zor tutuyordum kendimi konuşmadan tostumdan bir ısırık aldım duygu güzeldi beline kadar uzanan siyah saçları onu çok masum gösteriyordu öyleydi zaten fazlasiyla masum.
Niye beni seçmişti ki ilgilenmek için, sorunluydum ben, kimse beni seçmezdi, o ise zor olanı seçmişti, bana yaranmaya çalışıyordu kendime itiraf ediyordum, Duygu bana iyi geliyordu, onun yanında şeytan ve küçük kızı fazla dinlemiyordum."
Argeş çok düşünceliydi. Kendiyle konuşuyormuş gibiydi, yada kafasının içerisindekilerle, tostlarımız ve çaylarımız bitmişti.
Sigara paketini alıp ona uzatım, bir dal alıp dudaklarımın arasına sıkıştırdı, bir dal daha alıp kendi dudaklarının arasına geçirmişti, çakmağı eline aldı kendi sigarasını yakacakken yaklaştım, anlımı anlına yasladım, çakmaktan çıkan ateş ikimizin sigarasını da yakmıştı.
İçimde yol çizen duman artık canimi yakıyordu, sigaramın bitmesine yakın boğazıma takılan duman öksürmeme sebep olmuştu, yatağın köşesindeki komidine uzanıp peçete aldım, ağzıma tuttuğum peçete kan dolmuştu, öksürdükçe avuçlarım kan dolmuştu, daha bu kanamaya anlam veremeden burnum kanamaya başlamıştı. Argeş boş bakışlarla ne olduğunu anlamaya çalışıyordu, kalkıp banyoya koştum yüzünden peçeteyi çektiğim an lavabonun beyaz taşı kırmızı kanlarla doldu, arkamda hissetiğim el Argeş... Ardımdan banyoya gelmişti .
Argeş: iyimisin?
Duygu: Değilim, ne olduğunu anlamıyorum, kanser yüzünden sanırım, canım acıyor hafif hafif sızlanıyordum.
Argeş: hastaneye git.
"Giderim bi ara" deyip geçiştirmeye çalışıtim.
Argeş: duygu yanımda olmak istiyorsan git.
Deyip banyodan çıkmıştı onu hastaneye bırakıp hastaneye geçecektim.
Ayakkabılarımızı giydik, onu hastaneye bıraktıktan sonra otobüse bindim. Elif'in bulunduğu hastaneye gidiyordum, içimde tuhaf bi his, tanrı cezamı sonlandırıyormuş gibi... Ama Argeş 'le tanıştıktan sonra tanrı cezayı bitiriyormuydu yoksa yeni bi cezamı veriyordu kafamda dolaşan sorular beyinimi kemiriyordu.
Hastanenin kapısındaydım. Elif'i aradım,
Duygu: Elif nerdesin?
Elif: hastanedeyim canım.
Duygu: Yanina geliyorum. Deyip telefonu kapatmıştım. Asansörler doluydu uzun koridorda milyonlarca ses, ağlayan bebekler sızlanan insanlar, acı dolu sesler, yürüdüğüm zemin ayağımın altından kayıyor gibi dengesiz bir ruh halim vardı, ruhum bedenimden istifa etmek üzere.
Elif'in yanina vardım .
Duygu: Elif kanamalarım var bugün burnum ve ağız yoluyla baya kanamam oldu ne yapmam gerekiyor.
Elif panikledi farkındaydım, bana ne kadar beli ettirmeden durmaya çalışsa bile eli ayağı bir birine dolanmıştı benim düşüncelerim gibi.
Elif: bekle burda doktoru alıp geleceğim.
Elif gitti, boş gördüğüm sandalyeye oturdum çaresizce.
Doktor ve elif yanımda belirdi
Doktor: Merhaba duygu hanım size bir kaç ufak test yapacağız .
Duygu: Tamam yapalım. Dedim kısık bir sesle, başka çarem yoktu biliyordum.
Sekiz tüp kan alındı kolumdan, damarlarıma doğru ilerleyen iğne canimi yakıyordu, gözümden bir damla yaş süzüldü, diğer elimle bir çırpıda sildim göz yaşımı, kimsenin ağladığımı görmesini istemiyordum. Kanlar alındı, test sonucları bir saate çıkardı.
Elif: bahçeye geç ben kahve alıp geleceğim bize. Dedi bahçeye doğru ilerledim gözüme kestirdiğim bir bankta oturdum, bulutlar bir araya toplanmıştı, yasta gibiler, hüzün dolular, göz yaşlarını gökyüzünden akıtıyorlardı, yüzüme düşen yağmur damlacıkları göz yaşlarıma karışmıştı. Bugün bulutlar bile ağlıyordu halime.