Dünya aydınlanmaya başlıyordu... Zihnimdeki çığlıklar bu saatte azalıyordu, beyinim dinlenme moduna girerken, karın ağrımda hafiflemişti biraz. Sabaha kadar içtiğim beşinci kahvemdi kafeyin komasına girmeden kalkıp banyoya geçtim, küvete girip duş başlığından akan suyun altına bıraktım beddenimi, akan su üzerimdeki yükleri temizlemeye yetmiyordu. Düşlerimdeki kırılmış can parçalarını temizleyemiyordu. Yolun sonundaymışım gibi hissediyordum. Yorgun bedenim ve acılarımla dolan küvet... Bütün kötü anlarım etrafıma çulanmıştı kafamda binlerce soru, ölmeyi bile beceremiyordum. Denemiştim zamanında ama tanrı cezamın daha uzun süreceğine haber vermişti ve geri atmıştı beni bu lânet dünyaya.
Bir acı dolu küvet ve boş bir lavabo.
Şizofren duygularım doldurmuş her yanı, boğuluyorum çıkarın beni!
Göğüs kafesimde nefes kesen bir acı; böyle soluk borumu elle geçirmiş gibi... Yutkunamıyordum artık, sustuklarımı anlamsız kelimeler ve beddenimi saran bir hissizlik, bu yorgunluğun acizliğin sembolüydü, acıyordu, duvarlar üzerime yıkılıyordu, susuyordum, konuşsam bile kimseler duymuyordu, avaz avaz bağırıyordum, herkez sağır ve kör sanrım ne duyan var ne gören ne de hisseden.
Elimi sudan çıkarıp köşeye bıraktığım sigara paketini aldım. İçinden bir dal sigara alıp köşeye fırlarım paketi, yaktığım sigara ve ben huzura erişiyorduk.
İçime çekiyordum tüm dumanı ciğerlerimin en kuytu sokaklarına kadar inen duman ordan yüreğime uğrayıp biraz acı alıyordu. Sonra bende onları dudaklarımın arasından salıyordum dağılıp yok oluyorlardı, bu kendime yaptığım bir terapi yönetimiydi. Kafayı sıyırmak... Bu fikir bana çok câzip geliyordu.
Sudan çıkıp havluya sarmadan bedenimi saçlarımdan damlayan sularla yol çizerek odama kadar gittim.
Yatağın üstündeki gömleğimi giyip, altına pantolonumu çektim, birazdan kapı çalacaktı derken kapı çaldı. Gelenler nakliye firmasıydı, taşınıyordum bugün. Argeş'e daha yakın olacaktım artık. Kapıyı açıp eşyaların yerini gösterdim, eşyalar yüklenirken izmarit kokan odamı koklayıp onunla vedalaştım. Duvarlarımı selamladım. "Hoşçakal acılarımı her gece gömmeye çalıştığım mezar" diyerek odadan çıkıtım.
Eşyalar yüklenmişti. Nakliye aracına binip evi tarif ettim. Apartmanın önüne geldiğimizde inip ilk önce hastanenin bahçesine göz atım kimseler görünmüyordu.
Argeş'i görmeyi beklemiyordum zaten, o çıkmazdı pek dışarı duvarları izlemek en çok tercih ettikleri arasındaydı.
Asansöre binip teras katına çıktık, istediğim gibi oda siyaha boyanmıştı dün konuştuğum boyacı sabah erkenden gelip bitirmişti işini.
Yeni odamdaki pencere boydan boyaydı tamda hastanenin bahçesini görüyordu bu beni sevindirmişti.
Eşyalar iki saatlik bir süre içerisinde yerlerini almışlardı .
Mutfağa gidip bir kahve yaptım. Yeni odama geçip külüğümüde alıp pencerenin tam önüne oturdum. Benim gibi cayır cayır yanıp etrafını acı dumanlar sarmıştı sigaram.
Şarkı yazmayı ve söylemeyi çok severdim. Besteler yazar öyle para kazanırdım, elime aldığım siyah sayfalı defterimi elime aldığım beyaz kalemimle başladım yazmaya.
Acıları melodi yaptım kulağımda, yanlızlığın orkestırası ve ben kendimi onların arasında kaybetmiş şizofren solist.
Deli gibi bağıra bağıra şarkılar söylerdim, şarkı değildi bu acıları kusmaktı mısralara.