۞ Prens Kim'in özrü ve beklenecek mektup.۞
Prens Kim'den,
Gece Kral Jeon'un fırlayıp gitmesinin ardından, Yoongi'nin hazırlattığı banyoda oyalanmış; elimden geldiğince kendimi meşgul etmeye çalışmıştım çünkü öylesine güçlü bir koku alma duyum vardı ki, Kral Jeon'un salgıladığı tüm feromonu sanki ciğerlerimde hissediyordum. Tüm hizmetliler yatıp uykuya daldığında bile sürekli yatakta bir o yana bir bu yana dönmüş, dakika başı kalkıp gitmeyi; ormana karışmayı ve onun kokusundan uzaklaşmayı düşünerek ayaklanmıştım ama ayıp olur korkusuyla da tek yapabildiğim odanın içinde volta atıp durmak; sabah olsun diye dua etmekti. Gecenin onun için çok daha zor geçeceğini biliyordum, inanın kızgınlık benim için de ağır geçiyordu ama sarayda herkesin biraz telaşlı olmasından fark etmiştim ki Kral Jeon için çok, çok daha zor geçiyordu.
Fakat Tanrı şahit, bu gece benim için de oldukça güç geçmişti çünkü Kral Jeon odasında her inlediğinde; sanki sesleri kulağımı tırmalıyor, bedenimi titretiyordu. Kendimi ne kadar sıktığımdan ve hakim olmaya çalışırken kastığımdan bahsetsem, bu saatlerimi alırdı çünkü hala çok genç bir deltaydım ve yemin ederim, gördüğüm en güzel omega, hayır-Hayır, gördüğüm en güzel insan karşı odamda kızgınlıktan deliye dönmüş şekilde adeta çığlık atıyordu. Etkilenmem öyle olağan bir şeydi ki kendimi tutmam daha değişik ve anormaldi.
Güneş doğup tüm krallığı aydınlattığında kendimi ormana atabildiğimden, rahat bir nefes alacağımı düşünsem de kokusu hala burnumun ucunda gibiydi, hala aklımı uyuşturacak kadar yoğun, hareketlerimi yavaşatacak kadar ağırdı ve her bir alfanın dahi, bu kokuyu çok uzaktan bile alabileceğini düşünüyordum. Eminim, saraydaki görevliler de bu yüzden onun kızgınlık döneminden nefret ediyorlardı. Evet, buna emindim.
Tekrar insan formuma ulaşarak saraya yürümeye başladığım sırada, beni gören muhafızlar demir kapıları aralayarak içeri girmem için beklediler ve günaydın dileklerini dileyip geçmem için izin verdiler ama aklım öylesine doluydu ki, onlara günaydın demektense, Kral Jeon'un kokusunu siz de alıyor musunuz? Yoksa ben mi kafayı yedim? Diye sorarak dilediğim cevabı almak için yalvarmak istiyordum.
Dalgın bir şekilde, sabahın ilk saatlerinde olmamıza rağmen hareketli olan sarayın arka bahçesindeki insanlara aldırmadan yürümeye devam etmiş, ön bahçeye adım attığım gibi, bakışlarımın odağındaki sarayın balkonunda onu gördüm.
Üzerindeki beyaz, tül sabahlığının sardığı dirseklerini, şanına yakışır altın kaplama korkuluklara yaslamış; dalgalı saçları ılık rüzgarla her estiğinde burnunu çekiyor ve sabaha dek ağladığını gösteren gözleri adeta açılmıyordu. Yanakları kıpkırmızıydı, bu açıdan bile görebiliyordum ki parmakları titriyordu ve hassaslığından dolayı üşüyor olacak ki, bir eli sürekli kolunu okşayarak ısıtmaya çalışıyordu. Kesinlikle tükenmiş gibiydi, ıslak kirpiklerini bu açıdan rahatça fark edebiliyorken, onun için içimin cızlamaması mümkün dahi değildi.
O öyle yorgun, öyle hassas ve kırılgan görünüyordu ki; kalbimin içinde hissettiğim yangın aniden büyüyerek tüm bedenime yayılmış, bir anda dişlerim alt dudağıma geçmişti. Çok güzeldi, onu gören herkes şahit, çok fazla güzeldi ancak sanki bu... Sanki bu Tanrı'nın, ona güzelliğini verirken cefa da çeksin diye eklediği bir şeydi çünkü sikeyim ki, çok kötü görünüyordu. O böyle kötüyken, içimden birden her yeri yakmak bile gelmişti. Çıldıracaktım.
Birkaç adımda sarayın kapısını geçip içeri girebildiğimde, Min Yoongi beni gördü ve hemen eğildikten sonra, "Hoş geldiniz," dedi. "Sizi bekliyorduk, Kral Jeon bugün kahvaltıya inemeyecek ancak size ben eşlik edeceğim. Lütfen mazur görün..."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Jeon Jeongguk | taekook
FanfictionJeon Jeongguk, yaşanmış, yaşanılan ve yaşanılacak her yüzyılın en güzel omegası.