Merhabalarr
Bir şeyleri anlatmak amacıyla yazılmış bir bölüm, umarım anlaşılır olmuştur, eğer anlayamadığınız yer olursa bölüm sonunda sormanız iyi olurr♡
Bir de profilime cc linkimi bıraktım, yazmak isterseniz beklerim,
İyi okumalar♡
۞Prens Kim'in teşekkürü.۞
Titrek parmaklarımın arasındaki sıcak
bardağı sıkıca tutarken omuzlarıma sarılmış battaniyenin varlığıyla iyice oturduğum yumuşak koltuğa göçtüm ve kirpiklerimi kırpıştırarak odanın içinde bir o yana, bir bu yana yürüyen Kraliçe'nin hareketlerini göz ucuyla takip ettim.Taehyung, deltam olduğunu söyledikten yalnızca birkaç saniye sonra benden ayrılarak aniden dönüştüğünde yaşadığımız olayın garipliği ve Taehyung'un sahiden devasa bir kurda sahip olması bedenimi korkuyla iyice kasmama sebep olduğundan ayağa kalktığımda neredeyse bayılacak gibi olmuştum ama Taehyung beni umursamadan odasının camından atlayıp gitmişti. Oradan nasıl atladığını bile bilmiyordum, dönüp duran başımın sallandırdığı bedenim beni dışarıya yönlendirdiğinde, kapının önünde Kraliçe Kim'in ne aradığını bilmiyordum, Taehyung'a ne olduğunu bilmiyordum ama ne kadar korktuğumu çok iyi biliyordum.
Kraliçe, kimsenin duymasını istemediğini gösterir bir şekilde önce beni gördüğü gibi korku dolu bakışlarımı yakalayıp bedenime sıkıca sarılmış, saçlarımı okşayarak beni aşağı indirirken kapının önündeki askerlere eğilmelerini çok sert bir şekilde emretmişti. Üstüm başım yırtılmış, kana batmıştı ve sahiden hayatımda bu kadar sefil görünebildiğim başka bir anı hatırlamıyordum-Gözlerim saatlerdir Taehyung'u beklemekten kan çanağına dönmüştü. Tanrı aşkına, neredeydi bu adam?
"Daha fazla dayanamayacağım," Elimdeki çay bardağını usulca yanımdaki ufak masaya doğru bıraktıktan sonra ayaklanmaya çalıştığımda, bedenimdeki nedensiz güçsüzlük beni koltuğa çiviledi; belim gerildi ve kalbim hızlandı, bana veya Taehyung'a ne olduğunu hiç anlayamıyordum. Neden biz de herkes gibi birbirimizi severek normal bir yaşam süremiyorduk? Tanrı aşkına, onunka tanıştığımdan beri başına binbir bela gelmişti zaten, sanki lanetli biriymişim gibi ona geldiğimden beri her şeyi karıştırıyor ve hayatını mahvediyordum. "Birilerine haber vermeliyiz, Kraliçem, lütfen."
Kraliçe kendinden emin bir tavırla, bir türlü aydınlanmayan gökyüzüne önündeki büyük pencere aracılığıyla bakarken, "Gelecek." Dedi. "Eninde sonunda evine dönmek zorunda, senden çok uzakta kalamaz."
"Bize ne olduğunu anlayamıyorum-Ona ne olduğunu... Tanrım, neden böyle oldu ki? Hayatımda daha önce hiç böyle bir şey görmedim, duymadım da."
Kraliçe sessizce güldü, çok sakin görünüyor ve sanki bu çok basit bir olaymış ya da bekliyormuş gibi huşuyla Taehyung'un gelmesini bekliyordu ki, "Ben gördüm, Jeongguk," dedi. Bu bana ilk kez adımla seslenişiydi. "Bunun olmasını bekliyordum çünkü sen sahiden, annenin oğlusun."
"Ne demek istiyorsunuz?"
Kaşlarımı çatarak sorduğum sorunun ardından "Sana bunu anlatacağım." Diyerek bana döndüğünde gözlerimi gözlerine dikerek konuşması için beklemeye devam ettim. Annemin bununla ne alakası olabilirdi ki? Evet, ben gerçekten annemin oğluydum ama bunun, Taehyung'un kan ağlamasıyla ne bağlantısı olabilirdi?
Kraliçe, derin bir nefes alarak son kez gökyüzüne doğru baktıktan sonra uzun geceliğinin üzerine geçirdiği sabahlığa sarındı ve kıvırcıklaşan saçlarını geriye doğru ittirdikten sonra birkaç adımda hemen karşımdaki koltuğun önüne varıp oraya çöktü. Gözlerini benden kaçırarak önce birkaç saniye tüm odada gezdirmiş ve "Lütfen, eğer bir şey biliyorsanız anlatın." Deyişimle, "Jeongguk sen-" demişti hızla. Sanki bunu bana hep söylemek istiyor gibiydi. "Senin babanın da gözleri elaydı."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Jeon Jeongguk | taekook
FanfictionJeon Jeongguk, yaşanmış, yaşanılan ve yaşanılacak her yüzyılın en güzel omegası.