4

16.4K 2K 1.4K
                                        

۞ Kim Hanedanlığının mektubu۞

Parmaklarımın arasındaki ince yüzüğün tam ortasındaki zümrüt taşının etrafını saran küçük elmaslar, sırtımdan vuran güneş ışığıyla parıl parıl parlayarak gözlerimi kamaştırırken dudaklarımdaki ufak gülümseme usulca büyüdü ve sonra ön dişlerim alt dudağıma yavaşça geçti. Tanrım, sahiden de tam istediğim gibi olmuştu! Mükemmel bir zarifliği gölgesinde bırakan güçlülüğüyle öyle güzel bir yüzüktü ki bu, tam da Prens Kim'e yakışırdı. Başka kimsenin parmaklarında düşünemiyordum, sanki... Sanki yalnızca, onun güzel elleri, Tanrı'nın özenle yarattığı parmakları için var olmuştu.

"Çok güzel," Gözlerimin parıldadığını bildiğim bir anda, alt dudağımı ısırmaya devam ederek sessizce kıkırdadım ve hızla Yoongi'ye dönerek, "Sence de öyle değil mi?" Diye fısıldadım. Birkaç hafta önce yaptırılmasını istediğim yüzük şimdi elime ulaşabilmişti ve gereken tek şey, Prensin mektubuydu artık. Yalnızca o gerekliydi. O mektup, hemencecik gelmeli ve beni mutlu etmeliydi artık, yoksa çıldıracaktım.

Gidişinin ardından, neredeyse bir ay geçmişti fakat Prens'ten bir haber yoktu. Ondan bir elçi, en azından bir mektup bekliyor olduğumu bildiğini biliyordum ama hayır, bir türlü gelmiyordu işte. Sabah kalkıyordum, her zamanki gibi atış derslerimi yerine getiriyor; kahvaltımı yapıyor, öğleye doğru odama çekilerek kitaplarımı okuyordum ve daha sonra, o kitabı göğsüme yaslayarak Taehyung'u düşünmeye başladığımı fark edemiyordum bile. Akşam oluyordu, yemeğimi yiyordum, temizleniyor; Yoongi ile bir şeyler içiyordum ve sonra geceliğimi giyerek balkonuma çıktığımda aklıma düşen tek yüz, yine ona aitti.

O gözleri... Prensin o güzel gözleri,  her an beni bir köşeden izliyormuşcasına heyecanlandırıyordu. Geceleri yatağıma uzandığımda, yanıbaşımda onun uzandığını hissettiğimi biriyle paylaşsam deli olduğum düşünülürdü ama Tanrı şahit, hissediyordum işte. Hissediyordum. Kalbimdeki ağırlığını, üzerimdeki bakışlarını; parmaklarımın ucundaki nabzını, belki... Ensemdeki nefesini. Her şeyi hissediyordum. Her şeyi. Çıldıracaktım, onu ilk gördüğüm andan beri etkilendiğim doğruydu ama o gittiğinden beri öyle çok yanıyordum ki kafayı yiyecektim.

Küçük şeytan, Kral Jeon'un aklını başından nasıl bu kadar hızlı alabilirdi?

Derin bir nefes alarak yüzüğü avcuma düşürerek parmaklarımı sıkıştırdım ve Yoongi'nin beni onaylayan mırıltısına karşın gülümsememi genişleterek yüzüğü ceketimin iç cebine attım. Deli gibi mutlu hissediyordum, bu yüzüğü hemen onunla paylaşmak istiyor;  onun ayaklarına dünyaları sermek için sabırsızlanıyordum. Acaba o da benimle aynı şeyleri hissediyor muydu? O da, insanların yüzüme baktığına beni görüyor muydu?

Bunu sormak, ellerimi göğsüne yaslayarak gözlerinin içine bakmak ve ağzımı dahi açmadan, ona binlerce şey söylemek istiyordum.

Sahiden, Kim Hanedanlığının prensi, en geç deltasına aşık olmuştum.

Min Yoongi, yüzüğü getiren elçiyi yollayıp benimle birlikte saraya girerken aniden arkamızdan bir ses duyduğumuzda, "Kralım, siz içerde kalın lütfen," dediği gibi dışarı fırladı ancak bunu asla yapmayacağımı biliyordu. Onu dinlemeden hızla arkasından çıktım, bir adam, atının üzerinden atladığı gibi aniden eğilerek Yoongi'ye selam vermiş ve "Saraya aniden girdiğim için özür dilerim," demişti. "Atım şu sıralar fazla inatçı, durdurmakta büyük sıkıntılar çektim. Ben, Jung Hoseok."

"Bu haberi size getirmek zorundaydım, lütfen, bu mektubu Kral Jeon'a teslim edin."

Yoongi, adamı birkaç saniye süzdükten sonra uzattığı mektubu alarak, "Çekilebilirsin," dedikten sonra bana döndüğünde onu başımla onaylayarak bana gelmesine sebep oldum. Adam, saraydan hızla tekrar çıktığında olayın ne olduğunu bile tam anlamıyla çözememişken Yoongi elime mektubu tutuşturuverdi; parmaklarım kağıdı sıyırdı ve önüme çıkan kartta yazılanları okuduğum anda, beynim adeta patlayacak gibi oldu.

"Kral Jeon,

Hanedanlığımızın en mutlu günü, Prens Kim'in düğün davetinde sizleri de aramızda görmek istiyoruz."

***

Selamlar!

Ufak bir bölümdü ama aklımdaki şeyler için gerekliydi, mazur görüün😢

Size bir şeyler açıklamak zorundayım şu an, lütfen bu kısmı okumadan geçmeyinnn

Öncelikle bu düşündüğüm evreni tamamen kendi kafamdan sallıyorum o yüzden diğer omegaverselerde ne olup bitiyor bilmiyorum kendi kafama göre yazıyorum yani gerçi kalıp bir şeyler yok sanırım

Arkadaşlar, omega, beta  alfa, delta hiç fark etmez; ruh eşi olduğu takdirde herkes birbiriyle mühürlenebiliyor. Yani bir alfayla alfa, deltayla delta, omegayla omega da birlikte olabiliyor, sadece "ruh eşi" olmaları olay. Kadın/erkek cinsiyet de fark etmez.

Cinsel bir aktivite sonrasında herkes hamile kalabiliyor demek bu, yani sadece omegalar doğurganlık özelliği taşımıyorlar. Bunun bu şekilde olmasını istedim, zaten çok önemli değil sadece Taekook'un ilişkisini anlatacağım. Belki daha sonra yan çift eklenirr:))

Hiçbir cinsiyette renkli göz yok, yani doğan kişilerin yüzde yüzüne yakın, hepsi kahverengi gözlü doğuyorlar. Jeongguk bu yüzden çok büyük bir istisna, tabii başka sebepler de var bu güzelliğinin. Ama bunu da söylemek istedim, yani, göz rengi değişme gibi bir olay da yok(yani herkeste yok:))

Sorunuz varsa sorabilirsiniz, okuduğunuz için teşekkürler öpüyorum

Sizi seviyorumm

Jeon Jeongguk | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin