"Anneeee!" Zıplayarak annemin yanına gittim. Yani zıplayarak dediysem tavşan gibi değil kanguru gibi. Onlar daha tatlı hem. Annem de sanki bana kızmaya yer arıyormış gibi kaşığı tencerenin kenarına vurdu ve yüzüme birkaç yağ damlası hediye etti. Yağ damlaları da yüzüme birkaç yanık hediye etti. Aman ne olacak canım, bir şey olmaz. Yağ yani en çok tükettiğim ürün.
"Ne var Ayça, görmüyor musun? Yemek yapıyorum." Annem kafasını kaldırıp, bana baktı. Annem ilginç bir şekilde iş yapmayı seviyordu. Hani nasıl benim annem olmuş hiçbir fikrim yok. Ama olmuş yani. Reddedecek halim yok.
"İşe gitmek istemiyorum, zaten okuldan yeni geldim." Homurdanarak kafamı ovuşturdum. Annem laflarıma karşılık yukarıya sabır diler gibi baktı. Ama bence amacı farklı. Mesela o ayağındaki topuklu terlikle kafamı patlatacak. Eminim, çok eminim. Hatta o ayakkabıyı o yüzden aldı. Alırken bana yan gözle bakmıştı da. Annem tehlikeli silah alırken ne zaman bana baksa anlıyorum ki eğer annemi sinirlendirecek bir şey yaparsam o tehlikeli silah kafamda patlayacak. Tehlikeli silahlar dediysem de mesela terlikler, oklavalar, merdaneler, tahta kaşıklar, teflon tavalar. Gerçi teflon olmasına da gerek yok. Tava olsa da yeter. Annem halleder bir şekilde.
"Bunu ceza almadan önce düşünecektin." Annem ve artık uluslararası olmuş lafları. Yani ben annemin bazı laflarını o kadar çok duyuyorum ki bir liste çıkartıp, odama asabilirim.
"Gitmek istemiyorum." dedim ve ardarda omuz silkmeye başladım. Ta ki annem yan gözle bana dik dik bakamna kadar. Ben annemden başka kimseden korkmuyorum. Yani kadın bana gülümsediği zaman bile sanki beni dövmek istiyor gibi.
"Git o abini de getir. Sonra dışarı. Hadi." Annem eliyle önce merdivenleri sonra da kapıyı gösterdi.
"Aman be seni mi kıracağım canım? Dokuz ay karnında taşımışsın on yedi sene büyütmüşsün."
"Yalakalığı da kes." Annem bize biraz sinirliydi. Ve o bize 'biraz' sinirlenince bizim için en iyi olan şey annemin yanından olabildiğince uzakta durmaktı.
Ben de akıllı bir kız olup, annemin dediğini yapmak üzere bacaklarımdaki eklemleri kullanmadan merdivenleri çıkmaya başladım. Şimdi düşünün, daha önce hiç eklemlerinizi kullanmadan bacaklarınızı düz tutarak merdiven çıkmayı denediniz mi? Hayır. Niye? Çünkü siz mal değilsiniz. Mal olan benim.
Evet, tam 'Mission is completed.' yapacaktım ki bir ayı beni itti. Ve ben kullanmadığım eklemlerimle beraber merdivenlerden yuvarlandım.
Abimi merdivenlerin ortasında kahkaha atarken bulunca homurdandım. Gerizekalı. Kıçımın üstüne oturdum ve sürekli düşmekten morarmış bacaklarıma baktım. Şimdi şöyle aslında ben bacaklarımı kotum üstümde olduğu için göremiyorum ama bu o kadar da önemli bir ayrıntı değil. O kadar çok düşüyorum ki görmesem de bacağımda morartılar olduğunu biliyorum. Of yine zekamla yakıyorum ortalığı. Çok ateşliyim çok.
Abim kahkahalar atıp merdivenlerden havalı bir şekilde inmeyi bitirince sinirle üstüne atladım. Beni merdivenlerden aşağı itecek hem de ben onu kaldırmaya giderken, sonra da hiçbir şey olmamış gibi gülecek? Yok öyle bir dünya canım.
Saçlarını hiç düşünmeden bir o yana bir bu yana çektim. Hiç düşünmeden çektim çünkü bir şeyi yaparken sonradan pişmanlık duymamak için düşünmemeyi seçiyorum. Düşünmeye düşünmeye zaten beynin de pes etmiş.
Annem hemen gelip beni karnımdan tutup abimin üstünden kaldırmaya çalıştı. Ellerini belimin iki yanına koymuş, beni yukarı çekmeye çalışıyordu. Abim bağırırken en sonunda annem sayesinde havaya kalktım. Abim altımdan çekilince annem tekrar beni yere bıraktı. Böylece yer ve ben ilişkiye girdik. Zaten sık sık yaparız. Ciddi de düşünüyoruz hani.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı Şarap
HumorDünya üzerinde çeşit çeşit insan barındırıyor. Her biri birbirinden farklı. Ama bizim için söz konusu olanlar çok farklı. Mesela bir çocuk hayal edin, hayatta en sevdiği ilk şey kendisi, ikincisi peluş bebekleri olan. Sonra da bir kız hayal edin. T...