Merhaba arkadaşlar, umarım 2016 hepiniz için dolu dolu yaşadığınız bir yıl olmuştur. 2016'nın son bölümüyle karşınızdayım. Bu bölümle birlikte son üç yılda yeni yıla beraber girmiş oluyoruz. (Hikaye 2014'ün Aralık ayında yayınlanmıştı.)
Evet, size bir özür borcum var. Dört aydır bölüm atmıyorum.
Ama sebebi var; okul. Okul gerçekten çok yoğun. Yazmaya çok az vakit bulabiliyorum. Şu sıralar da aslında ikinci sınavlara denk geldi ama kar tatilleri sağ olsun biraz daha boştum. Ben de bölümü tamamlayıp atmaya karar verdim.
Bölüm 5800 sözlüğe ulaştı. Yani aradaki zaman aralığını uzun yazarak kapatmaya çalıştım. Neyse sizi tutmayayım.
Multimedya'da Gizem var, keyifli okumalar!
Biliyor musunuz, bir şeyi gerçekte yaptığınız şekil ile hayal ettiğiniz şekil arasında dolarlar kadar fark olabiliyor. Dağ o. Ama dolar 3 türk lirası olmuş içses. Bence buradaki olay daha büyük.
Gözümün önünden bir kez daha geçen Buse'ye artık dayanamadım.
"Ahh, kes artık. Otur." Tam bir saattir mahkeme kapısının önünde oturmuş Buse'nin bir oraya bir buraya gitmesini izliyordum. İnanın bana bir saat sonra Buse'nin her adımıyla çılgınca dans eden botunun üstündeki püskülleri görmek sıkıcı oluyordu.
Abim ve Selim kendilerine atıştırmalık bir şeyler almak için kafeteryaya inmişlerdi. Gizem de yanımda oturmuştu ama Buse koridorun başından sonuna, sonundan başına gidip geliyordu.
Ailesi Anıl'ın içeri girmesine izin vermişti. Evet, bizimkiler vermedi. Burada mantıklı hiçbir şey görememekle beraber ailemi şiddetle kınıyorum.
Üç aydır kesmeye üşendiğim tüm tırnaklarımı tükettiğim zaman artık ne kemireceğimi düşünmeye başlarken kapı açıldı ve önde Anıl arkasında diğerleri teker teker dışarı çıktılar. Davacıların yüzlerinde memnun olmuş bir ifade yoktu ama memnun olmamış bir ifade de yoktu. Öte yandan davalı taraf, yani bizimkiler, hiç memnun olmuşa benzemiyordu. Durum kafamı karıştırınca düşünmeyi bırakıp annemin yanına gittim. Düşünmek yorucu, kimse inkar etmesin.
Düşündükçe aklınızdakiler yerini acabalara veya keşkelere bırakıyor ve bir anda kendinizi birçok yolun olduğu bir kavşağın içinde buluyorsunuz. Ve sonra bir bakıyorsunuz ki acıkmışsınız. Sonra bir daha düşünüyorsunuz; acaba dondurma mı yeseniz yoksa çikolata mı? Ve sonra düşünmekten başınız ağrıyor. Gördünüz mü bunu düşünürken bile başım ağrıdı.
Sanırım çikolatalı dondurma alacağım.
"Hakim başınızı şişirdi, değil mi?" Anneme sarılıp dondurma istediğimi alttan alttan bildirdim. Evet, dondurma isteyince anneme yalakalık yapmam gerekiyor yoksa zararlı deyip almıyor. Zararlıysa ne olmuş, biz de her saat başı yemiyoruz ya. Sadece günde bir sefer. Annemin abarttığı gibi bir şey değil.
"Ayça hiç sırası değil. Ayrıca sana hiçbir şey almıyorum." Oflayarak somurtup geri çekildim. Evet, annem morali bozukken bile sinir bozucu ve disiplinli.
Annemi daha fazla kızdırmamak adına geri çekilip ofladım. Ama annem sanki oflamaya bile hakkım yokmuş gibi bana bakınca onu yapmayı da bıraktım.
Şimdi hiç şey olmamış mı yani? Bu mudur? Bize bir şey söylemiyorlar mı? Peki. Ben de kendi kaynaklarımdan öğrenirim. Yanılmıyorsam Milkaların mahkemeye girmemişti. Milkalarımın önemli kaynaklar olmadığını söylemiyorum ama başka kaynaklarım da var. Benim bildiğim kadarıyla yok. Senin bir şey bildiğin yok zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı Şarap
HumorDünya üzerinde çeşit çeşit insan barındırıyor. Her biri birbirinden farklı. Ama bizim için söz konusu olanlar çok farklı. Mesela bir çocuk hayal edin, hayatta en sevdiği ilk şey kendisi, ikincisi peluş bebekleri olan. Sonra da bir kız hayal edin. T...