Multimedyaya Selim rolünde ki William Moseley :) Ve bu bölüm Yılbaşı için gelsin!.. Keyifli okumalar.
Cumartesi günki partiden sonra bu veletler hiç de iyi gelmemişlerdi. Resmen bana kan kusturuyorlar. Niye geliyorsunuz? Gidin evinize. Kıçınızı dinlendirin. Daha iyi hediyeyi nereden bulacaksınız? Anaokulu diye sürekli gelip öğretmenlerinizi bayıltmak zorunda mısınız?
"Ayça abla istop oynamak istiyoruz. Ama top yok." Dizimin 3 cm üstünde biten velete çevirdim gözlerimi.
"Topa ne gerek var evladım? Sizin sınıftan birini kullan işte." Çocuk bana aval aval bakmaya devam ederken, abime buraya gelmesini işaret ettim.
Çarşamba günüydü bugün. Yani bu yılın son günü. Açıkçası her yıl büyük bir umutla yeni yılda yeni şeyler olmasını beklerim ama sizin de tahmin edeceğiniz gibi asla olmuyor.
"Abi bu çocuğa top bul. Uğraşamam ben. Ben azıcık kestireceğim." Kollarımı kafamın etrafında çerçeve yapıp, kendimi masaya gömdüm. Bugün Buse yerine Gizem ve Selim gelmişti. Anıl kolu kesildiği için gelmemişti. Gerçi dün ve Pazartesi günü domuz gibiydi. Aslında ben domuzları da severim, siz bakmayın öyle dediğime.
Öküz kadar dört genç şu yirmi veletle uğraşamıyoruz. Bunlar bildiğin Kronos! En azından o bir kişiydi. Bunlar bildiğiniz sürü.
Yılbaş için mükemmel planlarım vardı. Mesela kokuşmuş, pis çoraplarımın altında sakladığım -kimse görmesin diye- sekiz Milkayı yemek gibi. Veya Victoria Secret Angels'ı izlemek gibi. Kesinlikle abimle yaptığımız tek plan buydu. Başka bir şey düşünmüyoruz. Belki bir de uyuruz. Çok eğlenceli olduğumuz için.
Hayallerime dalmıştım ki bir gerizekalı goril beni saçımdan tuttuğu gibi geri çekti. İyi ki saçlarım çekince acımıyor. Yoksa çok kötü şeyler olacaktı. Arkamı dönüp, saçımı çeken velete baktım. Sonra sinirle sandalyemden kalktım.
"Ne var çocuk!? Ne var?!" Çocuk değil bu. Bu Çişli Enes. Pek güzel bir lakap değil. Ama bende uyandırdığı izlenim bu. Enes tişörtümü çekiştirdi.
"Çişim geldi benim."
"Hay senin çişine de sana da..." Çocuk bana gözlerini büyülterek bakmaya devam etti. "Götürmüyorum ben seni çişe mişe. Abin orada senin. Onun yanına gitsene velet!" Çocuk ifadesini bozmadan bana bakmaya devam etti. Boş boş gözlerle yavru köpek bakışları atıyordu.
Enes'i sırtından ittire ittire Selim'in yanına görtürdüm. Selim kızıl saçları olan ve bunlarla övünmesini gayet iyi bilen kızın saçlarını örerken bana baktı.
"Kardeşinin çişi gelmiş." diye homurdandım. Selim kıkırdadıktan sonra kızın kızıl saçlarını elime tutuşturdu.
"Sen de Gülçin'in saçlarını örmeye devam eder misin?" Oflayarak, kafamı salladım. O da Enes'in elini tutarak, uzaklaştı.
"Ayça abla, eğer saçlarımı çirkin örersen, baştan yaptırırım." Gülçin bana sürtük bakışları atarken, ben de sandalyeye oturdum. Kesin Buse'yle vakit geçirmiş bu. Gülçin'in saçlarını örmeyi bitirdiğim zaman Gülçin ellerini çırparak bana döndü. "Buse ablayla beraber birbirimize makyaj yapardık. Seninle de yapabilir miyiz?" Gülçin gülümseyerek bana bakarken, ben kafamı aşağı düşürüp, ofladım.
"Niye birbirimizin yüzünü boyayalım?" Gülçin dişlerini göstererek gülümsedi.
"Ne boyası Ayça abla? Makyaj yapacağız." Sonra ellerini iki yana açıp, dudaklarını büzdü. "Ama bende malzeme yok. Annem almadı. Sen de var mı?" Lan bu Gülçin ne kadar mutlu böyle. Ben ona, uykumu böldüğü için onu öldüreceğimi anlatmaya çalışırken, o hala oyun diyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı Şarap
HumorDünya üzerinde çeşit çeşit insan barındırıyor. Her biri birbirinden farklı. Ama bizim için söz konusu olanlar çok farklı. Mesela bir çocuk hayal edin, hayatta en sevdiği ilk şey kendisi, ikincisi peluş bebekleri olan. Sonra da bir kız hayal edin. T...