"Gerçekten böyle söyleyip mi gitti?"
Kafamı aşağı yukarı hareket ettirdim. Hye Su tüm dişlerini göstererek güldüğünde göz devirdim. Bu kadar komik olan neydi?
"Mi Sun, bence bu çocuk sana vurulmuş, baksana tavırlara?"
O kadar keyifle konuşuyordu ki benimde içimden gülmek gelmişti. Hayatında sadece bir kaç kez görüştüğü kişiye bir şeyler hissetmesi garip olurdu.
Ama sende hissettin.
Benden hoşlanma ihtimalini hiç düşünmemiştim.
"Biliyorum, sözleri çok garip. Ama zannetmiyorum. "
Hye Su umursamazca telofonuna bakmaya başladı.
"Bu saflıkla nasıl yaşıyorsun bilmiyorum. Çocuğun bir yüzüne senden hoşlanıyorum diye bağırmadığı kalmış."
Heyecanla sabahtan beri sessiz durup televizyona dalan Jungkook'u dürttü.
"Sen hiç hoşlanmadığın bir kıza onun güzel olduğunu söyler misin?"
Söylemezdi. Jungkook'un en değer verdiği şeylerden biri aşktı. Aşkın en saf ve masum halini yaşamak istediğini söyleyip dururdu. Onun için aşkta yalan olmamalıydı. Aynı şekilde bir şey hissetmediği birine yalan söylerek kandırmak istemezdi.
"Neye benziyorum ordan? Playboy'a filan mı? Niye hoşlanmadığım bir kıza güzelsin diyeyim ki?"
Kafamı onaylar bir şekilde salladım. Ya düşündüğüm gibi olmazsa ya bağlandıktan sonra kafa üstü yere çakılırsam?
Güven problemini çoğu zaman yaşadım. Hiç kimsenin kimseye karşılıksız iyi davranmayacağını kabul etmiştim. Bütün insanlar ihanet edebilirdi. Uygun koşullarda.
Telefonumu çıkartıp mesaj bölümüne girdim. Jungkook'u bulup isminin üzerine tıkladım.
Kime: Jungkookie
Hye Su'yla ne zaman konuşacaksın?
-
Kimden: Jungkookie
Bir türlü uygun ortamı yakalayamıyorum Mi Sun :(((( lütfen bana yardım eeeet.
-
Kime: Jungkookie
Elimden geleni yapıp sizi yalnız bırakıyorum o zaman. Minik kurabiyem neşelen!
Telefonu bıraktıktan sonra Jungkook'la göz göze geldik. Güven verici bir şekilde gülümsedikten sonra göz kırptım. Ortaya bir bomba bırakmam ve kaçmam lazımdı.
"Jungkook baksana sana bir şey soracağım. Sence Hye Su güzel mi?"
Kıkırdayarak Jungkook'a döndüm. Yüzü aşırı şaşkın bir ifade aldı çünkü böyle hızlı bir atak belli ki beklemiyordu. Onun şaşkınlığı henüz geçmeden Hye Su atıldı.
"Neden böyle boş sorular soruyorsun Tanrı aşkına? Cevaplama Jungkook duymak istemiyorum."
İkiside yakın arkadaşım olduğu için Jungkook'un duygularından Hye Su'ya bahsedememiştim. Jungkook açık bir dille kendisinin konuşmak istediğini söylemişti. Hye Su Jungkook'u severken Jungkook'un kendisini sevme ihtimalini hiç düşünmedi. Çünkü Jungkook onun için elde edemeyeceği değerli bir mücevherdi. Hep böyle düşündü. Kırılmaktan korktuğunu defalarca dinlediğimi hatırlıyorum. Onu sevdiğini fark etmesinden ve arkadaşlıklarına son vermesinden o kadar korkmuştu ki ilk sarhoş olupta onu öpmek istediğini hatırladığında bir daha konuşamayacaklar diye tüm gece ağlamıştı.
"Ama ben cevap vermek istiyorum Hye Su."
Jungkook'un Hye Su'ya olan bakışını gördüğümde yüreğimde güneşin doğduğunu hissettim. O an ilk defa bir insanın bakışlarıyla başka bir insanın kalbini ısıtabildiğine şahit oldum.
"Çok güzelsin Hye Su. Tahmin ettiğinden daha fazla."
Elini Hye Su'nun yanağına koyduktan sonra baş parmağıyla yanağını okşadı. Artık gitmem gerektiğini fark ederek üzerime bir ceket geçirip kendimi dışarı attım. Eminim dışarı çıktığımı fark etmemişlerdi bile. Yerdeki çakıl taşlarını ayağımla sürükleyerek biraz yürüdüm. Bir çocuk parkı bulup soğuk bir banka oturdum.
Çocuk parkları boş olunca fazlasıyla ürkütücü oluyordu. Havanın soğumasıyla çocuklar burayı terk etmişti. Çocuk kahkalarını duyar gibi oluyordum bakarken buraya. Ama orada olmadıklarını görünce daha da ürperiyordum.
-
"Şaka yapıyor olmalısın. Jungkook gerçekten bu kadar romantik biri miymiş?"
Kollarımı yatağa koyarak hafifçe yerimden kalktım. Hye Su kızarmış yanaklarını soğutmak amacıyla ellerini yanaklarına koymuş bana olanları anlatıyordu.
"Sonra bana eğildi ve dedi ki beni öpmek istemen için sarhoş olmana gerek yok. İstediğin zaman öpebilirsin. Sonra eğilip beni öptü Mi Sun! Rüya gibiydi!"
Sevinçle ellerimi çırptım. Aferin Jungkook'a, iyi bir iş çıkarmıştı. Biz yerimizde sevinçle zıplarken zil sesi odada yankılandı. Gülen Hye Su'yu arkamda bırakarak kapıya ilerledim. Eun Hee gelmiş olmalıydı. Onda bıraktığım notları bir saat önce getireceğini söylemişti. Kapıyı açıpta Eun Hee'yi görmeyi beklerken aniden önümde Taehyung belirince şaşkınlıkla hafif bir çığlık attım.
"Senin ne işin var burada?"
Güldü. O güzel kelime yüzünde can buldu ve kalp atışlarımı hızlandırdı.
"Eun Hee'de notlarını unutmuşsun onları getirdim. Aslında kendi getirecekti ama sana geldiğini duyunca ben bırakmak istedim."
Şirince gülümseyerek elindeki kağıt destesini bana uzattı.
Kafam karışmış bir şekilde kafa sallarken teşekkür ettim. Ne yani beni görmek istediği için mi böyle bir şey yapmıştı?
"Buraya kadar gelip sana iyilik yaptığım için bana bir iyilik borçlusun."
Kapıya yaslanıp güç aldım.
Kalbime zarar veriyorsun Kim Taehyung. Ve ben buna dayanamıyorum.
"Pekala, ne zaman istersen sana borcumu öderim."
Bende gülümsediğimde hemen öne atıldı.
"Şimdi istiyorum. Benimle bir yürüyüşe çıkarak ödeyebilirsin mesela."
Hye Su haklı olabilir miydi? Bana karşı böyle davranıyor olması ona kayıtsız kalmamı engelliyordu. Aynı zamanda korkutuyordu da.
Lütfen kırma kalbimi Kim Taehyung. Zaten fazlasıyla kırık. Her bir kırığı her bir gün daha fazla kesiyor beni.
Kafamı sallayıp ceketimi üzerime geçirip dışarı çıktım.
Yan yana yürürken ne söylemem gerektiğini düşünüyordum. Çok gergindim çünkü daha önce uzun uzun sohbetlerimiz olmamıştı.
"Gerçekten şu an ne konuşmamız gerektiğini bilmiyorum. "
Ben de onun gibiydim ne diyeceğimi bilemiyor olmak beni çıldırtıyordu. Karşıdan karşıya geçmeye çalışırken ona döndüm.
"Ben de bilmiyorum ama eminim konuşacak bir şey bulabiliriz. "
Ben daha cümlemi tamamlayamadan dönmekte olan arabayı bir diğer araba görmedi ve büyük bir gürültüyle birbirlerine girdiler.
Büyük bir patlama sesinden sonra az ileride olan olayı şokla izliyordum. Daha şoku atlatmayı başaramadan Taehyung'un sesini duydum. Dizlerinin üzerine çökmüş elleriyle kulaklarını kapamıştı. Hemen yanına çöküp yüzünü kendime çevirdim.
"Taehyung iyi misin? Kendine gel. Neler oluyor? "
Cümlem henüz tamamlanmıştı ki Taehyung'un elleri ve bedeni gevşedi. Dizlerimin üzerine yığılıp kaldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just One Day || Taehyung
Fanfiction"Bizim fon müziğimiz nefeslerimiz." - Dünyanın en üzgün melodisini fısılda bana. 16.12.19 - 3.5.20