"Hye Su ne olur kapat şu alarmı başım çatlıyor."
Zorlukla kafamı kaldırıp etrafa baktığımda telefonun masanın üzerinde olduğunu gördüm. Sıkıntıyla alarmı kapattım. Bugün hiç birimiz okula gidecek halde değildik. Dün gece alarmı kapatmayı unuttuğum için kendime kızdım. Alkolü biraz fazla kaçırmıştık. Doğru düzgün hiç bir şey hatırlamıyordum. Uyandığımda yatağımdaydım. Hye Su yanımda yatıyordu ve gürültülü alarma rağmen hâlâ ölü gibi uyuyordu. Kapıyı açıp salona girdiğimde koltukta uyuya kalmış bir Jungkook gördüm. Üzerinden kaymış battaniyeyi alıp yeniden üzerine örttüm. Gerçekten başım çatlıyordu. Bir ağrı kesici alıp içtiğimde dilediğim tek şey baş ağrımın geçmesiydi.
Fazla ses çıkarmış olmalıyım ki Jungkook başını tutarak uyandı.
"Gece biraz fazla içmişim. Hiç bir şey hatırlamıyorum. Sana sıkıntı çıkardım mı?"
Kalkıp kendisine su doldurdu ve içti. Jungkook kolay kolay sarhoş olmazdı ve bu yüzden alkol aldığımızda Hye Su ve benle uğraşmak zorunda kalıyordu.
"Hayır, en son birlikte şarkı söylüyordunuz."
Utançla yüzümü kapattığımda kıkırdadı.
"Neden sarhoş olunca bunu yapıyorum inan bilmiyorum. Sesim güzel bile değil. "
Dediğimde Jungkook yeniden güldü.
"Gerçekten karga gibi sesin var."
Gözlerimi devirdim. Hye Su'nun uyanması gerekiyordu ve onu uyandırmak bu dünyadaki en zor şeylerden biriydi. Üstelik Hye Su, Jungkook'tan uzun zamandır hoşlanıyordu. Bunu fırsat bilerek Jungkook'a seslendim.
"Hye Su'yu uyandır mısın? Onunla uğraşmaya hiç halim yok."
Hareketlerinden tam olarak anlayamasamda Jungkook'un da Hye Su'ya karşı boş olmadığını hissediyordum.
Odama gidip yaklaşık yarım saat sonra anca gelebilen arkadaşlarıma güldüm. Bu sırada ben de kahvaltıyı hazırlamıştım.
Hye Su kendini toplamaya çalışırken sıkıntıyla nefes verdi.
"Saçma sapan bir şey yaptım mı dün gece? Lütfen yapmadığımı söyle."
Ne zaman içsek kendimizi kaybediyorduk. Jungkook'un anlattığına göre ben içtikten sonra boş boş etrafa bakıp hiç bir şey yapmıyordum. Ve Hye Su her seferinde Jungkook'a onu öpmek istediğini söylüyordu. En sonundada Hye Su ile şarkı söyleyip yığılıp kalıyorduk.
"Her zamanki gibi beni öpmek istediğini söyleyip durdun. Sapığım filan mısın? Ya da beni öpmeyi mi hayalliyorsun bilmiyorum. "
Kahka atınca Hye Su sertçe omzuna vurdu. Jungkook bazı şeylerin farkındaydı bundan eminim. Yoksa her içtiğinde kendini öpmek istediğini söyleyen birine bu kadar rahat davranamazdı. Bu durum onunda Hye Su'ya karşı bir şeyler hissettiğini düşündürüyordu.
"Niye böyle bir şeyi hayal edeyim ki? Saçma bir sarhoş alışkanlığı sadece."
Jungkook hâlâ gülmeye devam ederken kafasını Hye Su'ya yaklaştırdı.
"O kadar merak ediyorsan hiç çekinme öpebilirsin."
Dudaklarını büzüp gözlerini kapattı.
"Defol git Jungkook."
Flörtleşiyorlardı ve ben birbirlerine ne zaman açılacaklarını deli gibi merak ediyordum.
-
Bizimkilerin film izleme isteğini geri çevirmemiştim. Filmi izledikten sonra akşam yemeği yiyip evlerine gittiler. Bense yemeği fazla kaçırmıştım, kilo alma korkusuyla yürüyüşe çıktım.
Kendimi Han nehrinde bulduğumda yosun kokusunu içime çektim. Ne zaman yürüyüşe çıksam son durağım hep burası oluyordu. Etraf çok kalabalık değildi, hava ise çoktan kararmıştı. Demir trabzanlara tutunup biraz eğildim. Bu kadar yüksekten korkmam gerekirken deli gibi zevk alıyordum. Demir trabzanlardan inip yanlarda duran banklardan birine oturdum. Yıldızlar çok güzeldi. Keşke sonsuza kadar onları izleyebilseydim. Düşüncelere dalmış yıldızları izlerken bir klik sesiyle kendime geldim. Soluma dönüp baktığımda yanımdaki bankta oturan birini gördüm. Elinde fotoğraf makinesi vardı ve yıldızları çekiyordu. Bütün ilgim aniden fotoğraf çeken çocuğa yöneldi. Yüzünden fotoğraf makinesini indirip yıldızları izlemeye devam ederken onu izlemeyi kesmemiştim.
"Neden o kadar dikkatli bakıyorsun? "
Yüzünü gökyüzünden çevirmeden konuşunca bana seslendiğini anladım çünkü etrafta benden başka kimse yoktu.
"Özür dilerim."
Hemen önüme dönüp yeniden kafamı yıldızlara kaldırdığımda daha önce duyduğum ahenkli ses yeniden kulaklarıma geldi.
"Çok güzel değiller mi?"
Büyülenmiş gibi gökyüzünü seyrediyordu. Gerçekten o an, onun için en önemli şey gökyüzünü izlemekmiş gibiydi.
Hafifçe kafamı salladım çünkü ondan farklı değildim. Ay ışığıyla boyanmış Han nehri, ayın etrafında parıldayan minik yıldızlar benide büyülemişti.
"Garip değil mi sanki başka bir gezegendeymişim gibi hissetiyor."
Bakışlarım ona döndü. Benimle hiç tanımadığım biri sohbet ediyordu ve ben o kişiyle sohbet etmek için can atıyordum.
"Garip. "
Sonunda gözlerini gökyüzünden çekip bana baktığında garip bir duygu etrafımı sardı ve o an ağlamak istedim. Neden ağlamak istediğimi bilmeden sadece gözlerine bakmak ve ağlamak istemiştim. Tanıdık birini izliyormuşum gibi gelmişti.
"Normaldede bu kadar az mı konuşursun?"
Minik bir tebessüm yerleştirdim dudaklarıma.
"Tanımadığım kişilerle mi? Evet."
Bu sefer o gülümsedi bana.
"Ama ben seni tanıyorum. "
Şaşkınlıkla gözlerim açıldı. Onu ilk defa gördüğüme eminim çünkü yüzü unutulacak gibi değildi.
"Anlamadım?"
Bankta kayarak ucuna oturdu.
"İki veya üç gün önce yine buradaydın."
Yürüyüş yaptığım çoğu zaman buraya gelirdim. Üç gün öncede buraya geldiğimi hatırlıyordum ama hatırlamadığım tek şey karşımdaki çocuktu. Annemle kavga ettikten sonra biraz yürümüş buraya gelmiştim. Ağlayarak.
"Han nehrine doğru bağırdığını duydum. O yüzden dikkatimi çekmiş olmalısın. Ağlıyordun fark etmemen çok normal. Şey diyordun,"
Düşünürmüş gibi gözlerini kapattı sonrada hatırlamış gibi parmaklarını şıklattı.
Artık mutlu olmak istiyorum.
"Artık mutlu olmak istiyorum! "
Derin bir nefes verdim. Böyle şeyleri yapmayı bırakmalı ve insanlara rezil olmayı kesmeliydim.
"Rahatsız etmiş olmalıyım, üzgünüm."
Umursamaz bir tavırla konuştuktan sonra gitmeye yeltenmiştim ama gideceğimi gören gizemli çocuk önümde durup elini uzattı.
"Ben Kim Taehyung, mutsuz kız. Tanıştığımıza memnun oldum. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just One Day || Taehyung
Fanfiction"Bizim fon müziğimiz nefeslerimiz." - Dünyanın en üzgün melodisini fısılda bana. 16.12.19 - 3.5.20