"Aynı şeyleri kaç defa daha konuşacağız?" Dedim kollarını bedenimden ayırırken. Donuk bakışları yüzümde gezindi.
"Konuşmamıza gerek yok hiç bir şeyi."
Kafamı iki yana sallayarak alayla güldüm.
"Kaçmaya devam mı edeceksin? Aynı şeyler üzerinde defalarca konuştuk. Kendini böyle hor görmeye devam edemezsin."
Sinirden sesim biraz yüksek çıkmıştı ama sinirlerime hakim olmakta zorlanıyordum.
Görmüyor muydu? Yaptıklarıyla ikimizide ölesiye yıprattığını.
Kendisini sevmedikçe, kendisini küçük gördükçe düştüğü her seferinde kalkması daha zor olacaktı. Böyle devam ederse mutlu olamazdık. Ben her düştüğünde her bunalıma girdiğinde kaldırmak için uğraşacaktım ama bir zaman sonra yorulacaktım. Çünkü Taehyung düştüğü yere aşık bir adamdı. Kalkmak istemiyordu ki. Düştüğünde dizlerinde oluşan yaraları bile seviyordu.
O zaman ne gelirdi benim elimden. Ayağa kalkmak istemeyen birinin elininden tutup zorla çekemezdim ki onu yukarı.
"Kaçtığım falan yok Mi Sun. Derdin ne?"
Şaşkınlıkla gözlerim büyüdü. Yanlış duyduğumu düşünmek istedim ama kulaklarımın yanılmadığına emindim.
"Derdim ne mi?" Alayla gülüp elimi alnıma getirdim. "Asıl senin derdin ne? Günlerdir bulunduğun bu saçma ruh hali ne Taehyung?"
Boş bakışlarında bir anlam aradım. Beni ikna edecek beni mutlu edecek. Yanıma gelip elimi tutmasını her şeyin iyi olacağını söylemesini bekledim.
Yapmadı.
"Bir derdim yok benim. Ne varmış ruh halimde?"
Beynimde çığlıklar koparken sakin kalmaya çalıştım. Derin bir nefes alıp kendime gelmeyi denedim.
"Günlerdir görmezden gelmeye çalışıyorum. Sohbetlerin azaldı. Mutsuzsun Taehyung. Çok mutsuzsun." Bedenimi ani bir alev ele geçirdi. O kadar sinirlenmiştim ki kafamda dumanlar tütüyor, söyleyeceğim kelimeleri onu kırmamak için tane tane seçiyordum. "Aptal değilim ben. Bir sorun olduğunu hissedebiliyorum."
Endişe kırıntıları yakaladım güzel gözlerinde. Sessiz sırları dökülmesin diye gözlerinden, gözlerini kaçırdı.
"Bir sorun yok. Gerçekten."
İnanmak istedim. Sevdiğim adamın gözümün içine baka baka bana yalan söylediğini bilmeme rağmen inanmak istedim. Sinirle ayağa kalktığımda benimle ayaklandığını gördüm. Yanından gitmek yalanlarına daha fazla tahammül etmek istemedim ama bileğime sarılan eli beni durdurdu.
"Nereye?"
Bileğimde duran elini hırsla kendime çektim. Yürümeye devam etmek isterken yeniden bileğime sarılan eli beni ikinci kere durdurdu.
"Nereye dedim." Diye seslice konuştu. Artık ikimizinde sabır noktamızı geçmiştik.
"Hep bunu yapıyorsun." Dedim çaresiz çıkmasına rağmen sesimi yükselterek. "Ne yaptığını bilmene rağmen hiç bir şey yokmuş gibi davranıp ikimizede eziyet ediyorsun."
Elimi kendime çektim yeniden. Sesim elimde olmadan yükseliyor, bazı yerlerde titriyordu.
"Sana anlattığım şeyleri tekrar tekrar anlatmayacağım Taehyung. Neden biliyor musun?"
İşaret parmağımı göğsüne doğru uzattım.
"Çünkü ben gerçekten çok sıkıldım."
Dönüp onu geride bıraktığımda bu sefer beni durdurmaya çalışmadı. Çalışamazdı da zaten.
Hayatım benimde güllük gülistanlık geçmemişti. Yaşadığı şeyler belkide benimkinden çok daha ağırdı. Ama ne olursa olsun hayatta tutunacak bir dal aramış ve ilerleyecek bir yol bulmaya çalışmıştım.
Taehyung tutunduğum dal olmuştu. İlerlediğim yolda destek.
Bende onun için öyle olmayı ummuştum. İyileşmeye başladığına inanmıştım da aslında. Ama ne olduysa konuşmalarımız devamlı birbirini tekrar etti. Taehyung ayağa kalkmayı bir türlü istemedi. Birbirimizi bir şeylere ikna etmeye çalışırken fark etmeden birbirimizi yıprattık.
O gün arkamda Taehyung'u bıraktığımda ve ağlayarak Jungkook'a beni almasını söylediğimde içimdeki öfke yüzünden kaybedecek bir şeyim olmadığına inandırmıştım kendimi.
Belkide bundan seneler sonra defalarca bu güne dönmeyi düşledim. Ama hikayenin sonu hiç değişmedi.
Ben hep yenildim.
-
Adım adım sona geliyoruz.
Kızmayın bana.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just One Day || Taehyung
Fanfiction"Bizim fon müziğimiz nefeslerimiz." - Dünyanın en üzgün melodisini fısılda bana. 16.12.19 - 3.5.20