Araba kornaları, siren sesleri ve ağlarken duyulan hıçkırık sesim.
Hepsi birbirine karışmıştı. Ne olduğunu anlayamamıştım. Önümde iki araba birbirine girmişti. Arabanın içindeki insanların yardım çığlıkları bir an kulaklarımdan silinmezken neden bilincini yitirdiğini anlamadığım Taehyung önümde yatıyordu.
Büyük bir hızla ilerleyen ambulansın bir an önce hastaneye ulaşması için dua ettim. Bilmiyorum belki de yaşadığım şok yüzünden dilimden düşürmediğim bir cümle vardı.
Seni kaybetmek için bulmadım.
Sıkıca elini tuttuğum Taehyung'un derin nefes alıp verişi yüzünden inip kalkan göğsüne baktım. Hayatta olduğunun en büyük kanıtıydı. O an sadece buna tutunabiliyormuş gibi nefes alışını izledim.
Hastaneye vardığımızda büyük bir hızla yapılan müdaheleye engel olmamak için geriye çekildim. Beyaz odaya alınıpta buz gibi hastane koridorunda beni yalnız bıraktığında yaptığım ilk iş Jungkook'u aramak olmuştu.
-
"Neden bayılmış?"
Kollarımı sardığım Jungkook'u bırakmadan fısıldadım.
"Henüz bilmiyorum. Jungkook iyi mi onu bile bilmiyorum. "
Burnumu çekip yüzümü omzuna yasladım.
"Sadece yürüyorduk. Sonra bir trafik kazası oldu. Daha ne olduğunu anlayamadan Taehyung yığıldı."
Beni kendinden ayırıp gözlerimin altında biriken yaşları temizledi. Gözlerime kendinden fazlasıyla emin bakıyordu.
"Mi Sun ona bir şey olmayacak. Bana bak. Söz veriyorum hiç bir şey olmayacak. "
O bunları söylerken odadan çıkıp yanımıza adımlayan hemşire gülümseyerek konuşmaya başladı. Kötü bir şey olsa böyle gülümsemezdi değil mi?
"Hastamızın bilinci açıldı. Panik atak geçirmiş. Bazı durumlarda bayılmaya sebep olabiliyor korkmanıza gerek yok."
Yeniden tebessüm etti. Bir günde yüzlerce kişiye attığı sahte tebessümlerden biriydi belli ki.
"İstediğiniz zaman görebilirsiniz."
Sessizce teşekkür edip hasta odasına girdiğimde halsiz bakışları bana döndü.
Beni çok korkuttun.
Kurumuş dudaklarını aralayıp ellerini karnının üzerinde birleştirdi. Pürüzlü sesini duyduğumda kalbim sessiz bir çığlık attı.
Sesini bir daha duyamamaktan çok korktum.
"Çok susadım."
Hızla yanına ilerleyip baş ucundaki sürahiye uzandım. Jungkook'un varlığını derin nefes alışıyla fark ettim. Arkamdan gelmiş olmalıydı. Bardağa suyu koyup kuru dudaklarına götürdüm. Bir iki yudum aldıktan sonra kafasını geri yastığa koydu.
"Özür dilerim Mi Sun. Seni korkutmuş olmalıyım."
Elimi yeniden yüzüme götürüp orada asılı kalmış damlacıkları sildim. O zamana kadar ağladığımı fark etmemiş olmalıydı çünkü uzun süre yüzümü inceledi. Berbat görünüyor olmalıydım.
"Evet çok korktum. "
Yalan söylemeyecektim. Bu kadar korkmuşken önemli değil, senin iyi olman yeterli diyemezdim. Bu arada Jungkook arkadan varlığını belli edecek bir hareket yapmış ve tam yanımda durmuştu.
"Geçmiş olsun."
Taehyung teşekkür ettikten sonra boş bakışlarını bana çevirdi. Büyük ihtimalle Jungkook'u hatırlamamıştı.
"Bir kere kampüste karşılaşmıştınız. Yakın arkadaşım Jungkook. Ne yapacağımı şaşırınca onu aramak geldi aklıma. "
Anlamış bir ifade takınıp Jungkook'a döndü.
"Sizi durduk yere telaşa verdim. Gerçekten çok üzgünüm. Ayrıca teşekkür ederim. "
Jungkook güven verici bir şekilde elini Taehyung'un omuzuna koydu.
"Lafı bile olmaz. Ben sana atıştıracak bir kaç şey getireyim."
Daha Taehyung itiraz edemeden dışarı çıktı.
"Panik atak geçirmişsin."
Sebebini merak etmiştim. Onu bu kadar üzen şeyin ne olduğunu merak etmiştim. Kafasını salladı.
"İlk defa olmuyor. Sadece senin yanında olmasına üzüldüm. Ağlamışsın. Gerçekten bu kadar mı korktun?"
Cevap vermek yerine boş boş yüzüne bakmayı tercih ettim. Elini bana uzatıp yanağımı hafifçe okşadı.
"Gerçekten çok korkmuşsun ama buna değmem Mi Sun. "
Buna sen karar veremezsin Taehyung. Ve ben çoktan karar verdim.
Jungkook kapıyı açtığında hızlıca elini çekti.
"Bir saat içinde taburcu olacakmışsın ciddi bir şeyin yokmuş."
-
"Gerçekten buna gerek yok Mi Sun. Dediğim gibi ilk defa olmuyor. Evdede dinlenebilirdim."
Hastaneden çıktıktan sonra Taehyung 'u evime getirmeyi daha doğru bulmuştum çünkü çok halsizdi. Evde tek kalırsa aklım orada kalacaktı. Bu yüzden onu evime getirip daha iyi olana kadar ona bakmaya karar vermiştim.
"Eun Hee'nin abisiyle yakın arkadaşmışsınız. Ona haber vermemi ister misin? "
Önündeki tepsiye çorba kaşığını bırakıp koyu gözlerini bana çevirdi. Halsiz bakışlarının yerini artık daha güçlü bakışlar almıştı.
"Hayır. Endişelendirdiğim kişi sayısı bence yeterince çok."
İfadesiz mırıldanması cidden böyle düşündüğünün bir kanıtıydı. Yük olduğunu düşünüyordu ama değildi.
"Uyuman gerekiyor. "
Evdeki misafir odasını büyük bir özenle hazırlamıştım. Uyuması gerektiğini biliyordum ama meraktan içimi kemiren sorular yüzünden kendime söz geçiremiyordum. Yatağın köşesine oturdum.
"Neden panik atak geçirdin ki? O an ne oldu?"
Gözlerinden bir endişe parıltısı geçti. Söyleyip söylememek konusunda kararsızmış gibi dudaklarını ısırdı.
"Çocukluk anılarım çok mutlu değil. "
Derin bir nefes aldım. Herkes derin bir yara taşıyordu kalbinde. Herkesten saklamak istediği belki de kendisinin bile kendisine bahsetmek istemediği, bahsetmedikçe unutacağına inandığı.
Ne kadar yokmuş gibi davransada bir yerden çıkıyordu işte. Toparlandığına inandığın, umut kırıntılarının yeşerdiği bir anda yeniden yapışıyordu yakana. Ben burdayım diyordu. Unutma beni. Çünkü ben hiç bir yere gitmeden seninle yaşayacağım."Anladım. Daha fazla bahsetmene gerek yok. "
Anlayışla gülümsedim. Bazı şeylerden bahsetmek her zaman zordu. Biliyordum. Yataktan kalkıp kapıya doğru ilerledim. Çıkmadan önce son kez Taehyung'a döndüm.
"Tatlı rüyalar Taehyung."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just One Day || Taehyung
Fanfiction"Bizim fon müziğimiz nefeslerimiz." - Dünyanın en üzgün melodisini fısılda bana. 16.12.19 - 3.5.20