1

2.4K 86 12
                                    

Elime sunulan sonsuz fırsata karşılık sadece okumam ve üniversiteyi bitirmemdi. Ardından babamın yerine geçmemi herkes memnuniyetle kabul ediyordu.

Her zamanki erkekleri etkim altına almıştım. Beni kimsenin sevmemesine karşın hepsinin itaat etmesi hoşuma gidiyordu.

Zilin çalmasıyla ayağa kalktım. Okula yeni bir çocuğun geliceği haberini elbette ilk ben almıştım. Yakışıklı ve birazda parası olan. Popülariteme popülarite kargıcak bir erkek. Güzelliğime yakışacak bir erkek.

Topuklu ayakkabılarımın bu gürültüye rağmen sesini duyabiliyordum. Koridorun ortasında konuşan kızları tek seferde ayırıp ortalarından geçtim.
Parfümümde boğulmalarına izin verdim.

Saçlarım savrulurken müdür yardımcısının odasına girdim. Içerideki uzun boylu bu karanlık çocukla hafifçe gülümsedim.

—Istediğiniz gibi geldim Bayan Smith. Onu sınıfına ben götürürüm. Dedim. Konuşmam hızlıydı. Çok değil ama biraz hızlı konuşurdum ve bu beni etkileyici yapan başka bir kısmımdı.

—Geldiğin için teşekkür ederim Patricia. Lütfen Baldwin'i sınıfa götür. Ayrıca birazdan okul başkanlığı sonucları açıklanıyor. Kimin kazandığını biliyorsundur zaten. Dedi.

—Tesekkürler Bayan Smith. Balo kraliçesi seçimlerine ben uğraşırım. Ve tüm balo işleriyle.

—Kendi partini hazırlamayı seviyorsun dedi gülerek.

—Bana layık olması gerekiyor.

—Artık gidelim BP dedim. (BiPi. Baldwin Perdomo kısaltması.)

Benden igrenmiscesine yüzüme baktı. Daha gelir gelmez benden nefret etmen oldukça üzücü sevgilim.

O kapıyı kendi için açarken zayıf bedenimle hızlıca aradan geçtim.

—Kapıyı actigin için teşekkür ederim. Çok naziksin.

Ondan yalnızca bir adım önde koridorun ortasında yürüyordum. Bana yol verdiler geçmem için.

—Patricia okul başkanı açıklanıyormuş dedi karşımdaki sözde benim grubundan olan bir tanıdığım.

—Merak mi ediyorsun? O zaman cevabını vereyim. Okul başkanı benim.

Onun yanından geçip gittim. Sınıfa girdiğimizde bir kaç kişinin gözü bize dönmüştü.

—Boş olan istediğin yere oturmakta özgürsün. Dedim.

Yüzüme bile bakmadan tek tük boş  olan sıralardan en arkadaki sessiz kızın yanına oturdu. Kız onun yüzüne bile bakmadı.

O kızın ne kadar iğrenç olduğunun farkında miydi?

—Cidden bu kızın yanına mi oturuyorsun?

Sınıftaki olanların hepsi buraya dönerek öğrenir bakışlar attılar hem. Baldwin'e hem de Betty'e.

—Bu benim tercihim. Ayrıca eminim ki onun da bir adi vardır. Dedi umursamazca.

—Kendin bilirsin. Nasıl olsa yakında pişman olursun. Dedim hafif sinirli bir şekilde kendi sırama oturdum. Bacak bacak üstüne atarken yanıma anında kızlar geldi. Biri masanın üstüne oturup bacak bacak üstüne attı.

Okulumuzda istediğimizi giyebiliyorduk. Serbestti. Biz ölümcül topuklularla yürümeyi tercih ediyorduk.  Kimisi sporlarıyla yürüyebilirdi.

Biz seksi etekler ve şortlar giymeyi tercih ediyorduk. Isteyen pantolon giyebilirdi. Bu mükemmel vücudumu niye sergilemekten kaçınmalıydım ki. Sadece bu beden için boyun eğen ne kadar çok kişi varken hem de.

—Bence bu kızımıza bir ders vermeliyiz dedi Katty.

—Öğle arasında dedim.

—Bu zevki bana verin dedi Lalisa.

—Elbette geçen sefer ben yapmıştım. Sizin de zevk almanız gerekiyor. Dedim.

—Kaç farklı kırmızı rujun var merak ediyorum. Dedi Katty.

—Beyaz vücuduma en çok o yakışıyor.

Ölesiye beyaz ve sarışındım. Beyaz bir boyayla boyanmışçasına. Albino değildim. Bir albino kadar beyaz da değildim. Ama aramızda çok da fark yoktu.

Tam olarak bordo ve kırmızı ruj koleksiyonum vardı. Her tonunu her markasını almıştım. Nude renkte tonları da kullanırdım.

Sıkıcı bir gün sonucu dolabımı kilitledim. Kırmızı defterimi aldım. Çantama koydum. Bu bana özel bir defterdi. Asla yanımdan ayırmazdım. Kilidi sadece bende olan bir anahtarla açılıyordu.

Bu bir günlük değildi. Ama içine bazen ne yaşadığımı da yazıyordum. Hoşuma giden sözleri de. Ya da derste sıkıldığımda çıkarıp ders hakkındaki düşüncelerimi yazıyordum. Bazen karalıyordum. Resim çiziyordum. Bazen görevlerimi yazıyordum. Hedeflerimi, hayallerimi. Çok sevdiğim dizileri filmleri not düşüyordum.
(Umarım anlatabilmisimdir. Gerçekten böyle bir defterim var. Ben ajanda diyorum. Ama tam olarka ajandaya giriyor mu bilmiyorum. Bu yüzden uzun uzun anlatmak istedim.)

Okul dışında beni bekleyen arabaya doğru yürüdüm. Gözlerindeki korkuyu hissedebiliyordum. Babamı tanıyan bir insan olarak ölümüne korkması çok normaldi. Ama ben babam yüzünden korkulan değil Patricia olduğum için korkmalarını istiyordum. Bir kadın olduğum için onlara gücümün yetmeyeceğini mi düşünüyordu. Beni tanımadıkları için normaldi. Onlara göre benim babamın işinden bile haberim yoktu. Onlara göre ben bir katil değildim.

Eve girdim. Babama selam verip  odama çıktım. Bu koskaca evde yalnızca ikimizin yaşıyor olması komikti. Annemin ölümünden o sorumluydu.

Üzerimi değiştirdim. Tayt ve tişört giydim. Maşalı saçlarımı taradım. Sadece dalgası kalmıştı. Makyajımı sildim.

Aşağı indim. Bir şeyler atıştırmam gerekiyordu. Salondan geçerken babam adımı mırıldandı.

—Efendim? Diye sordum.

—Okulunuza gelen çocukla tanıştın değil mi?

Kafamı salladım onaylar biçimde. Duvara yaşlanıp onu dinlemeye başladım.

—O çocuktan ya sana zarar veremeyeceği kadar uzaklaş. Ya da sana olan sevgisinden zarar veremeyeceği kadar yakınlaş. Tehlikeli biri. Ayrica bir kac gün sonra misafirimiz olucak. Hiç bir şey bilmiyormuş gibi davranmani istiyorum.

—Nasıl istersen. Dedim omuz silkerek.

Mutfağa gidip dolabı açtım. Bir elma alıp geri kapadım. Geri odama çıkarken elmayı yememeye karar verdiğim için bir masanın üstüne bıraktım ve odama girdim.

—Ya ben ona zarar verirsem?

The Murderers's Love (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin