8

560 37 1
                                    

Arayan kişinin kim olduğunu bile hatırlayamıyordum.

Telefonumu kapattım ve arkaya fırlattım. Baldwin'in benim arabamla bizi nereye götürdüğünü bile sormadım.

Sadece bacaklarımı kendime çekip koltukta küçülebildiğim kadar küçüldum ve başımı cama yasladim.

Yumruk yapmaktan ağrıyan ellerimi serbest bıraktım.

Ne yani şimdi saçma sapan biri yüzünden mi ölmüştü?

Gerçekten ölmüş müydü? Kalbi atmıyordu. Bundan emindim.

Kafayı mi yemiştim?

Kafamı kaldırıp bir kere cama vurdum. Bu saçma düşünceler tamamen düşünce yetimi kaybettigimden dolayıydı. Şuan ne yapmam gerektiğini bile bilmiyordum. Ya da biliyordum.

O an intikamın soğuk ateşini hissettim. O içimi öyle bir soğuttu ki William'dan intikam alana kadar durmayacağımı biliyordum.

Üzerimdeki saçma sapan ipleri teker teker çıkardım. Camı sonuna kadar açarken içerisinin ısınmış olması umrumda bile değildi.

Torpitodan ıslak mendili aldım. Yüzümü güzelce sildim. Akmış rimellerle bir yere varamazdım.

-Durdur arabayı. Ben kullanıcam. Istersen sen de istediğin yere gidebilirsin.

-Bak Patricia şuan nasıl bir acı içindesin kesinlikle anlayamıyorum ama...

Sözünü kestim.

-Bak Baldwin şuan acı çekmiyorum ama senin çekeceginden eminim. Arabayı durdur. Bir kadın sinirliyken pek karşısındakinin kim olduğunu umursamaz.

Tehdit ettiğimden dolayı değil benden korktuğundan dolayı değil gözlerimde bir şey gördü o an. Her ne gördüyse arabayı durdurdu.

Arabadan indi. Arabanın önünden dolaşırken bende yan koltuğa geçtim.

Arabayı hızlı bir şekilde döndürürken geldiğimiz yolun tersine doğru sürdüm.

Yarim saat sonra Eve gelirken korumaların meraklandiklarini anlamıştım.

-Sen benimle gel.

Biri anında peşime takılırken evin şifresini girip içeri girdim. Baldwin de beni takip ediyordu.

Kapıyı kapatırken karşımdaki korumaya baktım.

Konuşucaktım ama kelimeler boğazıma diziliyordu.

-Benedict Sparrow ölmüştür. Öldüren kişiyi yakaladığınız anda tam olarak bu eve getiriyorsunuz. Size tüm bilgilerini aticam. Attığım bilgiler deep webe de yayinlanicak. Herkes duyucak anladin mi? Dünya da babamın öldüğünü bilmeyen kişi ve onu kimin öldürdüğünü bilmeyen kalmıycak. Beni anlıyorsun değil mi? Cenaze işlemlerini başlat.

-Emredersiniz efendim.

-Çık şimdi.

Anında evden çıkarken onu öldüreceğimden korkmuştu.

Hakli bir korkuydu.

Merdivenlere yönelip hızlıca çıktım.

-Baldwin sana özgür olduğunu istediğini yapabileceğini söyledim. Zaten başından beri yanımda değildin. Şimdi de siktir git.

Yatak odasına girerken hala annemin kıyafetlerinin olması bile burayı bir mezar yapıyordu. Kıyafet odasına geçtim. Benim bildiğimi kimsenin bilmediği bir oda. Kıyafet odası değil. Aniden bir dolabın içine girdim. Parmak izimle açıldı.

Merdivenlerden indim.

Tüm usblerin vitrinlendigi yerdi burası. Bir suru bilgisayar dosya... burası bir bilgi odasıydı.

William Hagrian.

Ismi yazılı olan Usb'yi aldım.

-Patricia buraya gel.

Baldwin beni kendine çekerken sımsıkı sarıldı. Gozlerim dolarken kendimi bıraktım. O da benimle bıraktı kendini.

Gerekirse seninle düşerim dedi o an.

-Baldwin diye mırıldandım.

Derin bir nefes aldım. O kadar yorgun hissediyordum ki kendimi. Her yerim zaten kan içindeydi.

-Sadece uyu. Biraz uyu. Sonrasında sonuna kadar yanındayım tamam mi? Bundan sonraki uykusuz geçen geceler için şimdilik uyu.

Kafamı salladim.

-Birlikte uyuyalım. Yeterince yalnızım dedim.

Baldwin'den

Birlikte ayağa kalktık. Ya da ben kaldırdım. Anlayamıyordum. Bilmiyordum.

Sımsıkı tuttuğu elimle önden ilerledi.

Usb'yi cebine koydu. Açıkçası böyle bir oda garip gelmişti. Oda değil de girişi.

Önce bu gizli odadan sonra kıyafet odasından en sonda yatak odasından çıktık.

Onun odasına girdik. Uzun zamandır odasına girmediği odanın havasizligindan ve fazla düzenli olmasından anlaşılıyordu. Elimi bıraktı. Yatağa oturdu güçsüzce.

Kim bilirdi? Bir balo kraliçesinin böyle bir hayatı olduğunu. O buzdan bakışlara sahip bir kızın o buzlarının eriyebildigini.

Ayakkabılarını çıkardı. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Ona ne gibi bir teselli verebilirdim bilmiyordum. Su an ne dersem diyeyim sadece boşa birer nefesti. Hiç bir yararı olmazdı.

Kolumdan tutup yatağa çekti. Red etmedim. Ben de ayakkabılarımı çıkarıp yanına yattım. Kendisi direk göğsüme kafasını gömdü. Bir elim saçlarına giderken diğer kolumla bedenini sardim.

Sadece bir kaç dakika sonra uyudu. Nefesleri düzenliydi.

Insanlar bildiğimiz gibi değildi. Hiç kimse. Onun içine inmedikçe hiç bir zaman öğrenemezdiniz. Yeterince yakın değilseniz hiç bir zaman bilemezdiniz. Eğer o kişi değilseniz hiç bir zaman bilemezsiniz. Eğer o kişinin ruhu değilseniz kendisi bile bilemezdi.

Bir katil ilk katil olduğunda zevk için değil sorunları yüzünden katil olurdu. Etrafındaki insanlar yüzünden.

Bir katil olmayı yeterince iyi biliyordum. Ama nedense bugün bu kızla birlikte içimdeki duyguları yeniden hissettim. Uzun zaman sonra ıkimizde acı dahi olsa bir şey hissetmiştik.

Onun bugün parcalara bölünmesi beni parçalara ayırmıştı. Onu anlıyordum. Çünkü tam olarak babam da aynı şekilde öldürüldü. Annem de beni korurken öldürüldü.

Bizi katil yapan insanlar ve bizim devam ettirdiğimiz bu zincir dünyanın sonuna kadar devam edicekti.

The Murderers's Love (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin