~Park Chaeyoung~
Ne saçmalıyordu bu? 'Sana aşığım' da ne demek? Çok öfkelenmiştim. Zaten beni öptüğü içinde öfkeliydim. Suratına tokadı indirmiştim. Çıkan ses beni bile şaşırtmıştı.
Derin bir nefes alıp, yana dönen yüzünü tekrar bana çevirdi ve gözlerini gözlerime dikti. Sinirliydi. Yine nefes verdi ve "Elin acıdı." dedi. Şaşkınca bunu nasıl bildiğini düşündüm. Hem, ona öyle sert vurduğum için yine canımı acıtmasını bekliyordum.
Ofladım. Öfkeyle, "Benden uzak dur!" dedim ve arkamı döndüm. Gideceğim sırada kolumu sıkıca tuttu ve kendisine çevirdi. "Benden imkansız şeyler isteme." deyip, beni zorla arabaya bindirdi.
Kemerimi bile o bağlıyordu. Kemeri yuvasına taktığında, "Uslu dur, babana yazık olmasın." dedi ve kapımı kapattı. Ağzım açık kalmıştı. Nasıl bu kadar küstah olabiliyordu?
Kendisi de bindi ve kemerini takmadan arabayı çalıştırdı. İlk önce ona 'kemerini tak' diyecektim ama vazgeçtim. Ölmesi daha faydalı olurdu.
Otobanda normal hızda arabayı kullanırken, ellerimle oynamayı bırakıp ona baktım. "Nereye gidiyoruz?" diye sorduğumda cevap gelmemişti. Korkuyla önüme döndüm.
Artık korkuyordum. Çünkü bu adam beni çok korkutuyordu. Öfkeli bakışları bile iki saniyede erimeme sebep oluyordu. Sessizliğe boğuyordum kendimi...
Dayanamayıp tekrar ona döndüm. Korkuyla, "Bak... özür dilerim, lütfen. Nereye götürüyorsun beni? Ha? Bari onu söyle." dedim. Ağlayacak kıvamdaydım. Korkudan oluyordu.
Araba durduğunda gözlerimi ondan alıp, etrafa baktım. Dağlık bir alandı. Küçük bir tepede, tek bir villanın olduğu yerde durmuştuk. Akşam üstüydü. Birazdan hava kararırdı. Neden gelmiştik ki buraya?
Hâlâ tek kelime etmiyordu. Hızla arabadan indi. Bende hemen peşinden indim ve yanına gittim.
Güzel ve oldukça tatlı olan evin kapısını açtı ve içeri girdi. Onu takip ediyordum. Anahtarları bir sehpanın üzerine koydu ve kabanını çıkarmadan şöminenin yanına gitti.
Çantamı aynı sehpanın üzerine koyup, onu takip etmeye devam ettim. Şömineyi yaktığı gibi sıcak hava yüzüme çarpmıştı. Bu sakinleştiriciydi ama yine de korkuyordum. Bu elimde olmadan gerçekleşiyordu.
Şömineyle işi bitince birden bana döndü. Korkuyla geriye adım attım. İlk defa duygu barındıran gözleriyle, "Korkma." dedi.
Onun 'korkma' demesi bir işe yaramazdı. Çok fazla korkuyordum çünkü. Hâlâ korkarak, "Niye getirdin beni buraya? Bir şey söylesene..." diye sordum.
Ensesini karıştırdı ve "Birkaç gün burdayız. Babanın haberi var." dedi. Şaşkınlıkla, "Ne?!" diye bağırdım. Kızgın bakışlarını atmaya başlamıştı yine...
Elimi tutup, beni sertçe kendisine çekti. Sonra da beni, şöminenin önüne oturttu ve kendisi de yanıma oturdu. Hâlâ şaşkınlıkla karışık bir korku yaşıyordum.
Ofladım ve biraz düşünmeye koyuldum. Hava yavaşça kararıyordu. Mırıltılı sesimle, "Neden yaptın?" diye bir soru yönelttim. Sesim, evde yankılanmıştı ve bu hoştu.
Soruma soruyla karşılık vererek, "Neyi?" diye sordu. Çekinerek, "Neden babama böyle davranıyorsun?" diye sordum. Yine anlamayarak, "Nasıl davranıyorum babana?" diye sordu.
Sıkıntıyla nefes verdim ve "Kendi kölenmiş gibi. Şirketi de aldın. Şimdi de beni sevdiğini söylüyorsun. Anlamıyorum..." dedim.
Gülümsedi. "Çünkü seni istiyorum." deyince şaşkınca yine "Nasıl?" diye sordum. Bana döndü ve gözlerimin en içine inmeye başladı. "Karım olmanı, benim olmanı istiyorum. Her sabah uyandığımda seni görmek istiyorum. Sana sahip olmak istiyorum. Mutlu olmanı ama benimle mutlu olmanı istiyorum Chae. Sandığın kadar kötü biri değilim..."
Dediklerinden etkileniyordum. Hemen kendimi toparlayarak, "Saçmalıyorsun." dedim. Gülümseyerek, "Öyle mi?" diye sordu. Kafamı sallayarak "Evet, kesinlikle saçmalıyorsun. Bana bak, içtin mi yoksa?" dedim.
Normal buz ifadesine dönerek, "Beni öfkelendirmek istemezsin." dedi. Oflayarak, "Babamı rahat bırak!" dedim.
Birden bana dönünce, çok yakınlaşmıştık. Burunlarımız birbirine değiyordu ve dudaklarımızın arası neredeyse mesafesizdi.
Fısıltılı sesiyle, "Eğer benim karım olursan, babana eski mülkünü veririm. Eski itibarına kavuşur. Yok eğer kabul etmezsen, babanı gözümü kırpmadan öldürürüm." dedi.
Sözleriyle korkum geri gelmişti. Zaten dibimde olması yeterince korkutucuydu. Titreyerek, "Ka-karın mı?" diye sordum. 'Evet' anlamında başını salladı.
Dudaklarımı izliyordu. Yutkunurken, "O-o-olmaz, yapamam." diyebildim. Kendinden emin bir ses tonuyla, "İyi, babanı unut o zaman." deyince ağlamaklı sesimle "Ya-yapamaz-sın." dedim.
Dudaklarımdan, gözlerini ayırmadan "Beni test etmek istemezsin. İnan bana asla acımam." dedi. Dudaklarımı biraz geriye çekicekken sırtımda elini hissetmiştim. Bastırıyordu. Geriye gidememiştim. Gözümden yavaşça damlalar süzülüyordu.
Dudaklarımı kastederek yavaşça, "Yapma..." dedim. Biraz daha yaklaşmıştı ve aramızda hiç mesafe kalmamıştı. Dudaklarını dudaklarıma sürütürken, "Beni tutabilecek hiçbir şey yok." dedi ve dudaklarımızı birleştirdi.
Nazikçe alt dudağımı emiyordu. Bir elim onun göğsündeydi, onu yavaşça tutuyordum. Onunsa bir eli yanağımı okşuyordu. Bu fazlasıyla yanlıştı ama onu durduramıyordum.
Diliyle ağzımdaki bütün tükürük sıvılarını kendi ağzına sokuyordu. Bundan nasıl hoşnut olabiliyordu, bilmiyorum.
Sonunda dudaklarımdan ayrıldığında hâlâ mesafesizdik. Dudaklarıma üfleyerek, "Başka şansın yok, kabul et." dedi. Üzgünce, "İstemiyorum. Lütfen, çık hayatımdan." dedim.
Sıkıntılı bir nefes aldı ve "İlla beni zorla diyorsun." dedi. Hızlıca ayağa kalktığında, elimi tuttu ve beni de kaldırdı. Merdivenleri çıkarıyordu. Beni nereye götürüyordu?
Karanlık bir yatak odasına gelmiştik. Belimi öyle bir sıkıyordu ki, kırılabilirdi. Gerçekten eli çok ağırdı.
Karanlık odada herhangi bir ısıtıcı olmadığı için fazlasıyla soğuktu. Hem üşüyor hem de korkuyordum. Titrerken, "Ne yapıyorsun?" diye sordum.
Tehlikeli bir ifadeyle, gülümsedi. "Seni zorla ikna edeceğim." dediğinde nefes alamayacak gibiydim.
............................................................
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Weird {VRose}
FanfictionChaeyoung, ölmüş olan annesini bir melek kadar temiz kalpli ve iyi biri zannediyordu ama gerçek öyle değildi. Taehyung'a göre ailesini, Chaeyoung'un annesi dağıtmıştı. Ona göre Chae'nin annesi tam bir fahişeydi ve ondan çocukluğunu çalmıştı. Bu düşü...