Değerlendirme antrenmanın devamını izlemek istemediğimize karar vererek kardeşlerim ile eve geri dönmek için yola koyulmuştuk. Gökyüzü kırmızımsı bir renge bürünürken Syrim kentinin gökdelenleri maviliği ile parlamaya başlamıştı. Yöneticinin dedikleri kulaklarımda tekrar tekrar tekrarlanırken yere bakınarak yürümeye devam ettim. Freis kentinden hiç kimse Syrim kenti ile görüşmemişti yıllardır ve Wayis'in yok olma tehlikesi görüşmeyenleri bile görüşmeye itelemişti. Yarın öğretmen Mica sonuçları açıklayacaktı ama kardeşlerim ile birlikte hangi sonucun bizi beklediğini çok iyi bilerek üç numaralı gökdelenin kapısının önünde durduk.
''Sizce biliyorlar mıdır? Bu durumu...'' dedi Helewise yöneticileri asit bulutundan kurtardığının şokunu atlatamadığını belli ederek.
''Şehir üç gün içerisinde sığınaklara taşınacak, çoktan anons etmişlerdir.'' Dedi Kalin soğuk bir tavırla.
''Ve bizim ilk üçlü olarak bu savaşa katılabilme olasılığımızın yüzde doksan beş olduğunun da farkındadırlar. Onlar burada kendilerini koruyabilirler.''
''Peki, biz savaşırken kendimizi koruyabilecek miyiz?'' diye cevapladı Helewise, Kalin ile beni arkada bırakarak gökdelen kapısından girerek. Derin bir iç çekerek onun peşinden ilerlemeye koyuldum. Güvenlikler bileklerimde olan çipleri küçük bir cihaza okutarak en üst katta bulunan evimize çıkmamız için asansörü çağırmıştı bile. Daha önce hiç olmadığı kadar sessizliğe bürünmüş olan kardeşlerime bir kere daha bakındım, sanki son kez görecekmişim gibi.
Helewise gücünün kontrolünü kaybederek bizlere zarar vermeye korkacağından dolayı savaş sırasında en pasif kalacak olanlardan biriydi ama Kalin... O tam bir canavara dönüşerek savaşacaktı, düşmanlarının her birinin gölgelerini avuçlarında tutarak onların canlarını ellerinden almaktan hoşlanacağını adım kadar iyi biliyordum. Ben ise... Onlara bir şey olmaması için elimden gelen her şeyi yapacaktım.
Kapıyı buruk bir gülümseme ile açan anneme Helewise içtenlikle sarılırken Kalin ve ben çoktan yemek masasına oturmuş bizleri bekleyen babamın yanında yerlerimizi almıştık. Annemin hazırladığı patates püresi ile süslenmiş taze sebzelerden oluşan lezzetli yemek ile bakışırken sanki Da Vinci'nin insanlara bırakmış olduğu sanat eseri olan Son Akşam Yemeği tablosundaki gibi hissediyordum. Her şey o kadar belirgindi ki; tabloda olduğu gibi herkes tabaklarında duran yemeklere tonlarca duygu ile birlikte bakınıyordu. Annem ağlamamak için kendini tuttuğunu belli eden bir surat ile bakınırken, babam bizlerle gurur duyduğunu belli etse de bu zamanın elbet bir gün geleceğinin farkındaymış gibiydi. Helewise gergince bakınırken, Kalin konuşmak istese de kelimeler boğazında düğümlenmiş gibiydi. Ben ise bir kere daha vedaların ne kadar zor olacağının farkına vararak oturuyordum.
''Bugün öğretmen Mica ile antrenman yaparken karşımıza güvenliklerden ikişer tane koydu. İnanabiliyor musun anne, iki tane çok güçlü güvenlik görevlisi ile savaştık. Tabi aramızda surlar olduğu için birbirimizi göremedik ama ben buz yöneticisi olan bir adamı yıldırımlarımın içine hapsettim. Diğeri biraz fazla kızarmış tavuğa döndü. '' diye sanki hiçbir şey olmamış da, klasik bir şekilde günümüzü anlatıyormuşuz gibi konuştu Helewise. Kalin kahkaha atarak ona aşağılayıcı bir şekilde bakınmaya başladı.
'' Ben siz ikiniz gibi hiç uğraşmadım kardeşlerim. Direk gölgelerini alarak onları boş bir şekilde ortada bıraktım. Gönül isterdi ki sizinkiler gibi kızarmış tavuk yapmak ama ben karanlığı yönetiyorum tatlım.''
''Şu gölgeleri avucunda tuttuğun kadar keşke kafatasının içinde de beynini tutsan abi.'' Dedi Helewise dil çıkartarak. Babam kahkaha atarak sakince yemeğine başladığında ortamdaki gerginlik bir süreliğine yok olmuştu.
'' Benim karşımda bir klon yaratıcısı ve toprak yöneticisi vardı. Galiba toprak yöneticisi uzun bir süre sırtının üstüne yatamayacak ve kloncu da o yanıklar ile uzun süre ortalıkta görünmeyebilir.'' Dedim yemeğime başlamadan önce.
''Siz ne zaman bu kadar güçlü oldunuz ki? Daha dün gibiydi Alean ile Kalin'in James ile antrenman yaptığı günleri hatırlıyorum.'' Dedi annem gülümseyerek.
''Tabi ki de güçlüler Lauren, onlar bizim çocuklarımız. Hem siz ikinizin ev içinde antrenman yapmanızdan dolayı gökdelen bir ve ikiden kovulmamızı da ben unutamıyorum nedense.'' Dedi babam annem ile Helewise'ı parmağı ile göstererek. Kahkahalar ile devam ederek yemeğimize o kadar odaklanmıştık ki, bir hafta sonra Wayis'e giden kentler arası hava kütlelerine hiç binmeyecekmişiz gibiydik.**
Annem, Helewise ve Kalin çoktan kendi odalarına çekildiğinde balkonun demirlerinde oturmuş antrenman sahasının ışıklandırmalarına bakınıyordum. Rüzgar sakince bedenimi okşarken, yaşayamadığımız mevsimlerin etkisi ile ne çok üşütüyor, ne de çok yakıyordu. Müzik kutusunda çalmakta olan Dünya sanatçılarından Beethoven'ın eseri olan Silence usulca kulaklarımı doldururken oturma odasına açılan kapıdan babam yanıma gelerek elindeki viski bardağından birini bana uzattı.
''Koca James'a bakın, asla içirmem sana alkol dediği kızına alkol uzatıyor.'' Dedim babam ile dalga geçip elindeki bardağın birini kaparak.
On beş yaşlarımın sonlarına doğru Kalin ile birlikte babamın içki zulasını patlatırken yakalanmıştık ve o zamandan beri yemin etmiş bir şekilde tüm alkol zulasını bizden saklardı.
''Koca James sizin bu kadar büyüdüğünüzü yeni fark etti güzellik.'' Dedi bardağını hafifçe benimkine çarpıp şerefe yaparak. Kırışıklıkları oluşmuş yüzünün yarısında bulunan beyaz çizgilerle dolu dövmesi ay ışığında kusursuzca parlıyordu.
''Neden uyumadın baba?''
''Sizi bir savaşa göndereceğimin farkındayken nasıl uyumamı bekliyorsun?''
''Biz başımızın çaresine bakarız babacığım, annem ile kendinizi burada da korumanız gerekecek. ''
''Ah, yıllar önce annen ile ilk kez savaştığımda öğretmeniniz Mica'nın babası Magnus'un berabere demesi ile aramızdaki aşkın bu kadar büyüyeceğine ve bir soytarı ile iki güzellik abidesini Syrim'e armağan edeceğimiz aklımın ucuna dahi gelmezdi.''
''Alınıyorum ama baba!'' diye balkona elinde viski şişe ile damlayan Kalin'e gülümseyerek bakındım.
''Öylesin ama oğlum, sınavlarının yarısından çoğu kopya.''
''Sadece kopya değil baba, kızları gölgelerini kendine hapsedip ömürlerinin sonuna kadar ona bağlı kalacaklarına dair saçma bir tehdit de söylüyor.'' Dedim.
''İşte buna ihanet denir kardeşim.'' Dedi Kalin ve sırtımı dayadığım küçük duvarın oraya gelerek şişeyi kafasına dikti. ''Büyümekle kalmadık sadece baba, bir hafta sonra savaşa gideceğiz. Biz artık birer savaşçıyız.''
''Zaten bu yüzden eğitildik yıllardır, ölsek bile asla en ufak pişmanlık duymadan öleceğiz... Üçümüz de!'' diye Kalin'i destekledim.
''G-Day uzak mesafede çok iyi çocuklarım, onları en iyi yakın mesafeden öldürebilirsiniz. Eğer ki Helewise onların dikkatlerini uzaktan çekerse siz ikiniz yakınlarına gelerek Kalin gölgelerini emer ve sen de Alean onları yakarsın.'' Dedi babam daha önce savaşa girmemiş olan bünyesi ile öğüt vererek.
''Freis kentinden öğrenciler de gelecekmiş baba. ''dedim o kente dair samimiyet barındırmadığımı belli ederek. Babam şaşkınlık ile bardağından bir yudum alarak Kalin'e doldurması için uzattı.
'' Ve büyük ihtimalle de yarın burada olurlar. '' dedi Kalin yıldızlara bakınmaya başlayarak.
Gün ışığı her şeye deva olacakken çoktan Syrim okul sahasına inen hava kütlelerinden inen kurtarılmış Wayis kütlelerine bakınmaya başladım. Artık her şey için çok geçti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Syrim
FantasyBu yazı savaşa Freis ve Syrim'den katılacak olan öğrencileri kapsıyor. Syrim'de bir ay boyunca antrenman yapan öğrencilerin son durumu savaşa hazır konumundadır. Freis ve Syrim kent sakinleri yer altı evlere indikleri onaylandıktan sonra Wayis kenti...