Kaybettiğiniz birini bulabilir misiniz?
Peki ya... Tanımadığınız birini?
Onlar her şeye rağmen bir-birlerini buldular?
"Keybedilen her şey tekrardan bulunabilir mi?" Diye sormuştu Hayal çok
uzaklardan.
Bulunabilirmiş.
Bu gecelere aşık insanların, y...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
2 Ay Sonra...
Umut olmadan günlerim nasıl mı geçiyordu? Normal. Evet, şuan kendimi anlatan en iyi kelime buydu "Normal". Sadece okuyan bir öğrenci gibi, herhangi bir tıp öğrencisi gibi. Her gün konuşuyor, hep mesajlaşıyorduk, o çok doğru söylemişti kilometreler aşkımıza engel olmuyorlardı. Aslında kilometreler bile yoktu ki, sonuçta insan kalbine ne kadar uzak olabilir? Ev gitmeden çekildiğimiz fotoraflarla doluydu. 2 ay olmuştu gideli, ilk kez yarın gelecek ve 2 hafta kalacaktı. Çünkü, sözü vardı bana her tatilde gelecek, her özel günde yanımda olacaktı. Ilk tatiliydi bu onun. Evden çıktım, 2 ay önce mutsuz, huzursuz bir şekilde gittiğim havaalanına şimdi gülücükler saçarak gidiyordum. Hayat için çok kelime kullanılabilirdi ama ben hep "Garip" diyordum. Kişiler aynı, yer aynı, zaman aynı ama biz farklıydık. Otobüste, sokakta herkese hayat enerjisi ile bakıyordum. Insanin hayatında varlığıyla mutlu eden insanların var olması lazım. Havaalanına girdiğimde göremyeceğimi bilsem de gözümle etrafı taradım. Hemen o gün ki bekleme salonuna gidip aynı yere oturdum. Bekledim, bekledim dakikaları onun geçirdiğim onları düşünerek, sonra kapı açıldı, yüzlerce yabancının içinde o gözüktü. Ayağa kalktım, elimi yukarı kaldırdım beni görmesi için, beni görünce durdu, özlemle baktı gözlerime. Yanına koştum, etrafımdaki insanları görmeden, duymadan varsaymadan, yanına vardığımda kocaman sarıldım ona, gözlerimden düşen yaşlara engel olamazken kulaklarıma alkış sesleri gelmeye başladı. Ufak bir topluluk durmuş, bizi alkışlıyordu. Başımı kaldırdım, gözlerine baktım onu ne kadar çok sevdiğimi söyledi gözlerim. O günü beraber geçirdik el-ele gezdik Verona'nın sokaklarını. Ben, saatin nasıl geçtiğini anlamadan, kendimi Umut'la vedalaşırken buldum. Apartmanın önüne doğru ilerledim, kapıyı ittirip açtım, yavaş adımlarla 2. Kata çıktım. Ama kapının önünde 50'li yaşlarda ak saçlı, bir adam vardı. Merdivenleri, çıkıp adama daha da yaklaşırken onu biraz daha inceledim. Üstünde pahalı olduğu esaletinden belli olan bir kaban vardı. Beni görünce dikdörtgen gözlüğünü biraz oynattı, ellerini ovuşturup bana doğru biraz yaklaştı. Italyanca bana "Siz gül hanımın kızı mısınız?" Diye sordu. "E-evet" dedim kekeleyerek, "Yoksa anneme bir şey mi oldu?" Diye merakla sordum. "Y-yok" cevabını o da benim gibi. "Sizinle çok önemli bir konu hakkında konuşmam lazım. Iceri geçebilir miyiz?"Heyecandan tehlikeli bir şey yaptım ve adamı içeri aldım. Sonuçta annem söz konusuydu, içeri geçtik YAZAR ANLATIYOR:
Odanın lambası yanar-yanmaz adam etrafı dikkatli bir şekilde süzdü. Sanki eşyaların düzeninden evin sahibini tanımya çalışıyordu. Hayal, bir şeyler anlatmaya çalışırken kıvranıp duran misafire sordu; "Bana annemle ilgili ne anlatmak istiyordunuz?" Tam bu anda duyulan titreşimle gözler, telefona kaydı. Hayal telefonunu eline aldı. Mesaj annesindendi. Mesaji okumaya başladı: "Kızım... Bunları söylemek çok zor, inan bana bu mesajı yazarken hangi kelimeleri kullanacağımı, hangi cevapları vereceğimi çok tarttım. Herkes hata yapabilir canımıniçi, ama unutma ki herkes 2.bir şansı da hakeder. Şuan karşında oturan adamın, yani babanın kendini sana anlatmasına izin ver. Seni çok seviyorum" Bazı anlar vardır, durur. Insanlar nefes almaz, arabalar ilerlemez, kelebekler kanatlarını çırpmaz ve Dünya artık dönmez. Atmosfer vardır sadece ve kendimiz. Beynimiz içindeki bütün verileri açıp önümüze koyar. Gelecek hayalleri, tatil planları, arkadaşlarımız, sevdiklerimiz ama bunca bilginin arasında aradığı şey bulamaz. Hayal, şuan da babasını arıyordu beyninin içinde, hayal gücünü zorluyordum ama yoktu, varlıkların içindeki yokluğu görünce o varlıkları boşverip, yokluğu ararmış insan. Yapbozun son ve asla bulunamayan parçası gibi. Ya da çok güzel bir elbisenin küçücük bir düğmesinin kopması gibi. O küçük düğme elbisenin en önemli parçası haline gelir bir anda. Normalde yok saydığımız varlık, karşımıza yokluk olup çıkınca şaşırırsınız. Hayal'in en önemli parçası babası mıydı bu hayatta? O da olsa, bunu da bulsam tamamlanacak dediği miydi Hayal için babası? Şuan da karşısımdaydı, oturuyordu bir şeyler demeliydi sarılmalı, onu görmeden dahi ne kadar çok özlediğini söylemeliydi. Ama o kendi ve evren arasında sıkışmıştı. Ne karşısında durup "Bir şey söyle kızım iyi misin?" Diyen adama bir cevap verebiliyordu ne de düşünüp bir sonuç belirleyebiliyordu. Bir şeyler söylemeye çalıştı ama bu kekelemden öteye gitmedi. Sonra beyni bir sonuç çıkardı ona NEDEN? Gerçekten yaa Neden? Insan neden yaşıyordu? Neden okula gidiyordu? Neden birilerini seviyordu? Neden acı çekiyordu? Neden? Sonrasında mutlu olmak için mi? Peki, insan neden mutlu oluyordu? "Neden?" Dedi babasına zor da olsa. Şimdi durma sırası ondaydı. Kızı doğru söylüyordu "Neden?" 18 yıldır görmediği kızının ona ne demesini bekliyordu? Babacım, iyi ki geldin mi? Yoksa seni çok seviyorum, seni çok özledim mi? Insanların hayatlarını dönen bir çarka benzetirim. Çarkın üstünde tanıdığımız kişilerin isimleri yazar. Şimdi Hayal'in çarkına bir kişi daha eklenmişti. 18 yıllık bir döngü değişmişti. Kötü mü yapmıştı babası gelerek? Var olan bir döngüyü mü bozmuştu? Ama bir nedeni vardı tabiki. Eğer Hayal'e yardım etmezse, destek çıkmazsa Hayal'in hayatının mahv olabileceği bir neden hemde. Babasının durduğunu gören Hayal tekrarladı "Neden 18 yıl sonra bugün? NEDEN?" Hesap soruyordu 18 yıllık boşluğun, acının, özlemin hesabını hemde. Babası sustu, belki vardı bir açıklaması mantıklı bir sebebi ama sustu. Kızının gözlerindeki şeyin öfke değil özlem olduğunu biliyordu. Hayal ayağa kalktı, kapıyı gösterdi ve "Evimi terk eder misiniz?" Diye sordu. Adam "Konuşalım, açıklayabilirim kızım" deyince Hayal odasına gitti ve arkasından kapısını kapattı. Sırtını da kapıya dayadı küçük çocuklar gibi. Beyninin ona sunduğu koz şimdide "Yalandı". Evet, yalandı dolandırıcıydı o evet, yalan söylüyordu, kandırıyordu onu kanmamalıydı. Olayı açıklayacak olursak ortada çaresiz bir baba ve özlem dolu bir kız vardı. Babası kızına kapıyı açması için yalvarırken Hayal hıçkırıklada boğuluyordu. Saatlerce sürdü bu. Hayal ne kadar babası olmadığına inanmak istese de binlerce ihtimal düşündü babasının onları neden terk ettiğine dair. Ama hepsinin ortak bir noktası vardı, hepsi suçsuz çıkarıyordu babasını bu onu affetiğinin göstergesi miydi? Sakince-yavaşca açtı kapıyı Hayal. Çaresizlikten yorgun düşen babasını koltuğun bir köşesinde uyuyakalmıs bir halde buldu. Saat kaçtı? O da uyumuş muydu hiç bu gece? Yanına yaklaştı biraz, sonra oturdu. Önce ak saçlarına baktı, yaşlılığın ilk göstergesine. Kırışmış alnına ve uzun zamandı traş edilmemiş sakallarında gezdi gözleri. Sonra onun yakasında ilk kez gördüğü o rozete. Annesinin vazgeçilmezi olan, gözü gibi koruduğu o rozetin aynısına. Nedeni sorulsa da cevap alınamayan o rozete. Aşık olmuş olabilir miydi annesi bu adama? Ya da bu adam aşık olmuş olabilir miydi annesine? Onların gençliğini düşündü bir an,aşklarını. Gülümsediğini hisseti. Hayal'e garip gelmişti onların gençliği ve eğer olduysa, varsa aşkları. Ama mutsuz sonlu aşkları. Yine kaşlarını çattı. Gözlerini rozette aldı ve yine babasının yüzüne bakmaya devam etti. Benziyorlar mıydı? Evet, yine gülümsüyordu. Hoşuna mı gitmişti benzemeleri? Sonra usul-usul gözlerini açtı babası önce şaşırdı, sonra huzurla baktı kızının gözlerine...