Gözlerimi açtığımda karşılaştığım manzara, evim gibi alışık olduğum hastanelerin bilindik odalarından biriydi. Midemde hissettiğim boşluk gibi oda da bomboştu. Solumdaki sızıyı fark edince kafamı o yana eğdim ve koluma damar yolu açıldığını gördüm. Bu manzarayı o kadar kanıksamıştım ki eski bir dostu selamlar gibi seruma bakarak burukça gülümsedim.Neler olup bittiğini bir noktaya kadar çok net hatırlıyordum ve anımsadıklarım, yüreğimi dağlayacak cinsten bir vahşetti. Ancak gözlerim kapandıktan sonrasına ait zihnimde en ufak bir an yoktu. Muhtemelen Emir notu bulmuş, hemen beni hastaneye getirmiş ve kendime gelmemi beklemeden de ortalıktan kaybolmuştu.
Kapı yavaşça açıldı ve annem içeri girdi. Gözlerimin açık olduğunu fark edince tiz ve titrek bir sesle, "Şükürler olsun uyandın!" diye sevincini ortaya koydu. Sonrasında, daha sakin bir sesle devam etti. "Tuvalete gitmiştim. İstediğin bir şey var mı, kızım?"
Olumsuz anlamda başımı salladım ve onu inceledim. Çökmüş görünüyordu. Şişmiş gözlerindeki kızarıklık, kendime gelene kadar ağladığını ele veriyordu. Bir süre boyunca şükür duaları etmeye devam etti.
Çok geçmeden "Buradan çıkınca eve gidiyoruz ve yanımdan asla ayrılmıyorsun." diyerek söylenmeye başladı.
Boğazım kuru olduğu için yutkundum ve yaşadığım dehşeti kamufle eden bir sesle "O evde yaşamak istemiyorum." diye itiraz ettim. Sesim hırıltılı ve kesik kesik çıkmıştı.
"Tüm bu olanlardan sonra buna izin veremem." diye kestirip attı.
Hikayenin ne kadarını öğrenmişti bilmiyordum, bu yüzden yalan söylemeye karar verdim.
"Bana ne olduğunu hatırlamıyorum."
"Dün gece tansiyonun düşmüş, bayılmışsın. Zaten zayıfsın, dengeli ve düzenli beslenmen lazım. Kanseri atlattın ama bağışıklığın hala zayıf, Derin. Kendine çok daha iyi bakman gerekiyor."
Ona, bağışıklığımın sandığından çok daha güçlü olduğunu söylemek istiyordum ancak bunun yerine, şaşkınlığımı maskemin ardına gömdüm ve ifadesizce onu duymazdan gelerek sordum.
"Kaç saattir buradayım?"
"Seni getirdiklerinde gece bire geliyormuş. Yaklaşık on iki saattir buradasın. Artık öğle yemeği yemelisin."
"Beni buraya kim getirdi?" diye sordum aynı donuklukla.
"Ada," dedi ve beni ikinci kez şoke etti. Ancak hiçbir anlamı olmayan ifadesizliğimi ve bir şey anlatmayan maskemi korudum. "Şükürler olsun ki düştüğünde yanındaymış. Beni ne kadar korkuttuğunun farkında mısın?"
Tanrım, neler oluyordu? Her şeyi ben mi yanlış hatırlıyordum? Hafızamdakiler, hastaneye getirildikten sonra gördüğüm korkunç bir kabustan mı ibaretti? Ya da Emir, bilincimi kaybetmemin hemen ardından Ada'yı çağırmıştı ve ikisi birlikte, bu hikayeyi uydurmayı seçmişlerdi. Sonra da, Ada beni hastaneye getirmişti. Her ne kadar ikinciyi reddedip ilk seçeneğe inanmak istesem de hafızamda hatırlanmayı bekleyen, akılalmaz derecedeki vahşi görüntü; o kadar net ve o kadar tazeydi ki neyin doğru olduğunu biliyordum. Benliğime merhamet göstermeyen o görüntüden kaçmış ve yıkılması zor savunma duvarımın ardına sığınmıştım.
Bu duvar, insanlara karşı ördüğüm kırılgan duvara göre çok daha sağlamdı ve tamamen hissizlikten oluşuyordu. Ve şimdi yine, savunma duvarımın ardına kaçmış; bir şey hissetmek yerine, tüm duygularımın üzerini epey aşina olduğum örtüyle örtmeyi seçmiştim ve tamamen hissizleşmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOLUKSUZ #OlumculBirOyun
Mystery / ThrillerTanıdıkların yabancı, yabancıların tanıdık olmasına hazır olun! "Gerçekten söylenilen kadar zeki misin? Yoksa sen de herkes kadar aptal mısın? Bana bunu göstermek ister misin? Oyunumun sonu babana çıkıyor, Samast Kızı. Onu özlememiş olamazsın. Beni...