................. KABUS - 2

506 114 15
                                    


Sessizdim ancak suskunluğumun ardında feryat figan oluşumu, Emir'in duyduğunu biliyordum. Sadece bununla bile tatmin olacak kadar aklını kaçırdığı için ona istediğini sunmamam gerekirdi ama elimde değildi, kontrolümün kumandasını yitirmiştim. Genzimden kopan son sessiz feryat da diğer her şey gibi yok olduğunda durgun durgun ağlamaya bile mecalim kalmamıştı. Bacaklarımda kalan son takatle ayağa kalkarak arka bahçeye doğru yürüdüm. Üstümdeki Emir'in tişörtünün açıkta bıraktığı kollarıma vuran rüzgar buz kesilmeme neden oldu, umursamamaya çalışarak etrafıma bakınmaya devam ettim. Kaçabileceğim bir kapı arıyordum fakat koca bahçede, içinden sızıp ardına geçebileceğin ufacık bir delik bile yoktu. Bahçenin etrafı epey yüksekçe örülmüş duvar çitlerle çevriliydi ve duvarların hemen önünde göğe yükselen ağaçlar, şiddetli esen rüzgardan etkilenmeden bahçeye muhafızlık eder gibi dimdik duruyordu.

Neden buradaydım? Neden tüm gece boyunca onun evinde kalmıştım? Neden şu an beni alıkoyuyor, kendi evine hapsediyordu?

O kadar üşümüştüm ki cevabını bilmediğim soruları kendime sormaya devam etmenin hiçbir işe yaramayacağını kavramış olduğumdan içeri döndüm. Emir Kanakan beni merdivenin başında karşıladığında, onu görmezden gelerek oldukça uzak bir tavırla koltuğa çöktüm. Onun olduğu tarafa bakmayı bile reddederek üşüyen kollarıma battaniyeyi örttüm ve deri koltuğa biraz daha pustum. Emir mutfak kısmına geçtiğinde görüş alanıma girdi, çekmeceden çıkardığı kahveyi kahve makinesine koyduğunu gözümün ucuyla gördüm.

"Ekmek ve kahvaltılık almaya gitmiştim," dedi hiçbir şey olmamış gibi sakin bir sesle. "Bir şeyler ye. Çıkacağız."

"Seninle hiçbir yere gelmiyorum." diye ters ters konuştum.

"Zırvalamayı kes," dediğinde hala makineyle uğraşmaya devam ettiğini gözümün ucuyla takip ediyordum. "Bir kez olsun yetişkin gibi davran ve sözünün arkasında dur."

"Bana yetişkin gibi davran diyene bak," diye terslemeye devam ettim ancak ağzımdan çıkan ses, hırıltıdan başka bir şey değildi. Dünden beri boğazımın durumu, çok daha kötüleşmişti. "Bir anı bir anını tutmayan dengesiz herifin teki söylüyor bunu."

Bunun üzerine sesli bir nefes verdi ve kalçasını tezgahın mermerine yaslayarak bana döndü. Dakikalar öncesinde benim tarafımdan ıslatıldığı için üstündeki kıyafetlerden kurtulmuş olduğunu o an fark ettim.

"Senden çok bir şey istemiyorum," dediğinde sesi tüm kötü duygularından arınmış derecede boştu. "Sesini kesip oturacaksın. Ve sinirlerimi zorlamayacaksın."

"Senin o saçma sinirlerinin zorlanması için bir şey yapmama gerek yok," diyerek bir hışımla ona döndüm. "Varlığım bile yetiyor buna."

"Doğru," dedi ve safir gözleri hala üzerimdeyken çıldırtıcı bir sakinlikle kahvesinden yudum aldıktan sonra ekledi. "Varlığına katlanamıyorum."

"Ne yapayım," dedim sinir bozucu sesimle. "Görünmez mi olayım?"

"Az önce yaptığın şey, hangi mantığa sığıyor?" diye soruma soruyla karşılık verdi.

O sırada tek kaşını hafifçe havaya dikmiş, kollarını birbirine geçirerek göğsüyle pazıları arasında sıkışan kas kitlesinin olduğundan daha şiş görünmesine neden olmuştu. Sağ bacağını sol bacağının önüne kırmış, sırtını da yüksek tezgaha iliştirmişti. Kumral saçları dağılmış, parlak gözleri hafifçe kısılıvermişti.  Şu an ne kadar yakışıklı ve tehlikeli derecede çekici göründüğünün farkında mıydı acaba?

Kuruyan boğazımı ıslatmak amacıyla yutkundum. Dengesizliği karşısında ne yapacağını şaşıran ve tedirgin yanımı derinlerime gömüp yok ederek durumumuzu, Emir'in sık sık yaptığı gibi alaya vurdum.

SOLUKSUZ #OlumculBirOyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin