3. Bölüm: PARTİ

915 228 276
                                    


"Yeter, Ada." diye sızlandığımda, beni umursamadan elindeki maskarayla kirpiklerimi şekillendirmeye devam etti. Sonra sanki çok da önemliymiş gibi gözlerimin altına kahverengi kalem sürmeye koyulunca, kendi dünyamdan soyutlanmış bir halde ona ayak uydurmayı denedim.

Ada'ya "Partiye uygun görünmüyorum." dediğim için pişman olmam faydasızdı, çünkü taksiden inip bahsettiği partinin yapılacağı öğrenci evine girer girmez beni banyoya çekerek, minik çantasına sığdırmayı nasıl başardığını anlayamadığım makyaj malzemeleriyle yüzümü boyamaya başladı ve sonra da yolculuk boyunca saçlarımın dağılmış buklelerini, nereden bulduğunu bilmediğim bir maşayla düzeltmeye girişti. Kıyafetimin de uygun olmadığını düşünmüş olacaktı, ki gerçekten uygun değildi, ev sahiplerinden birkaçını tanıdığını söyleyip bana uygun elbiseyi onlardan ödünç almak için gözden kayboldu. Ardından kollarındaki elbise yığınıyla banyoya, yanıma geldi. Ben de aralarındaki en uzun, her yerimi kapattığından emin olduğum tozpembe elbiseyi seçtim.

Ada seçimime dudak büktü. "Bunu seçeceğini biliyordum. Kızma ama çok zevksizsin, Derin. Unutturma, bir ara sana da tarz yapalım."

Nihayet beni süslemesi sona erip aynaya bakabildiğim anda, kendininkinin yanında bana oldukça masum bir makyaj yaptığını gördüm ancak yine de, benim için fazla iddialı görünüyordu. Neyse ki hafif bir makyaj yapmıştı, şükürler olsun korktuğum başıma gelmemişti.

Ada, aynaya baktı ve parmaklarını saçlarından geçirdikten sonra "Ben hep hazırım." dedi. Bunun üzerine, her zaman Ada'nın partiye gidiyor gibi göründüğüne ikna oldum.

"Erken geldik sanırım." dedim, uzun holü geçerken.

Partilerden bir şey anladığım söylenemezdi fakat öğrenci partisinin, etrafta dolanan bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdaki insandan ibaret olmadığı çok açıktı.

"Evet bugün erkenciyiz," diye beni onayladı Ada. "Ama merak etme birazdan gelirler. O zaman burada nefes alamayacaksın."

Bu, zaten gergin olan vücudumun daha da gerginleşmesini sağladı. Bu tarz ortamlar, cidden bana göre değildi ve ben, şimdiden nefes alamıyordum.

Salondaki mor kanepelere kendimizi atmadan birkaç dakika önce Ada beni, büyük bistronun yanında içkiyle atıştırmalıkların servis edilmesini ayarlayan parti sahipleriyle ve birkaç arkadaşıyla tanıştırdı. Aralarında benim gibi basit, sıradan, normal tipler olsa da çoğu korkutucu derecede yabancı ve tuhaftı. Ailelerinin kasalarını akıtan burjuva gençlerin arasında, suyun üstüne çıkan zeytinyağı damlası gibi ayrık ve yavan kalmıştım.

"İşte geldiler!" diye neredeyse çığlık atarak sadece ikimizin oturduğu mor kanepeden kalktı ve bize doğru gelen kalabalık gruba koştu.

Ben de saygı gereği ayağa kalkıp onu takip ettiğim sırada Ada kirli sarı sakallı, mükemmel elmacık kemikleri olan bir çocuğun boynuna atlayıp sanki etrafında bir dünya insan yokmuş gibi adamın dudaklarını tutkuyla öpmeye başladı. Dudakları birbirinden ayrıldığında beyaz tenli adam, arsızca sırıtarak iri ellerini Ada'nın şekilli kalçasına yerleştirdi ve hemen ardından poposunu sıkıp bıraktı.

Birkaç saniye içinde gerçekleşen bu olaya ağzım açık kalmış olmalıydı. Ada, adamdan ayrıldı ve onu, benimle tanıştırdı.

"Bu Efe." dedi, cilveli bir sesle. "Erkek arkadaşım."

Ada ve Efe. İsimlerinin uyumuna hayran kalsam da az önceki gördüklerime hiç alışık olmadığım için şaşkınlığım, bu hayranlığımı silip götürmeye yetiyordu.

SOLUKSUZ #OlumculBirOyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin