"Bunu şimdi mi söylüyorsun?" dedim panikleyerek."Kartı çıkar, benimkine tak. Ve benimle konuşurken sesinin tonuna dikkat et." diye emretti.
Gözleri adımlarının hedefindeki konsoldan yana çevrili, başı dik, hafif sarsak adımlarla yürümeye başladı. Ardını bana dönünce bakışlarım istemsizce bacağına kaydı. Yürürken aksaması dışında, dün geceye dair hiçbir şey belli olmuyordu.
Az önce tehditkarca söylenmiş olmasına karşın onu izlemeyi sürdürerek cansız bir sesle sordum.
"Ne yapıyorsun?"
"Sana hesabını vermem gerekmiyor." diyerek önündeki konsolun içinden, arabasının torpido gözünde taşıdığından farklı bir ilaç kutusunu aldı ve içinden çıkardığı iki ayrı ilacı peş peşe yutuverdi. Onların morfin olmadığını biliyordum.
Tek damla bile su içmemişti.
"Karnında böbrek yerine, iki koca taş taşıyorsun. Bu kadar ilacın yanında bir bardak bile su içmedin."
"İyi hatırlattın." diye ağzının içinde geveledi.
Onaylama homurtusundan sonra sessizlik içinde mutfağa yöneldiğinde, baş döndürücü görüntüsünü izliyordum.
"Yardımcı olabilirdim." dedim yumuşak olmayan bir sesle.
"Gerek yok." diyerek sarsılan adımlarına rağmen dimdik bir duruşla mutfağa kadar gitti.
Koca bir bardak suyu doyasıya kafasına diktikten sonra, kendi kendine söylenerek geri geldi.
"Tam da sırasıydı," dediğinde bacağındaki dikişe söyleniyordu. "Haftasonu, zorlu geçecek."
"Haftasonu?" diye sorarcasına konuşmuş olsam da Emir koltuğa otururken, bana cevap vermek yerine ruhsuz bir bakış atmakla yetindi.
"Anneni ara." dedi keskince.
Yapmam gereken nihayet aklıma gelince onu onaylayarak sehpanın üzerindeki telefonumun enkazını ellerim arasına aldım, ardından içine gömülmüş sim kartı kolayca çıkardım. Bu sırada Emir de telefonuyla uğraşıyordu. Kartından ayırdığı telefonunu sehpanın üzerine bıraktı. Tuş kilidinin açık olduğunu gördüğümde, Emir'in az önce şifresini devre dışı bırakmakla uğraşmış olduğunun ayırdına vardım.
Ezberimdeki numarayı tuşlayıp dişlerimi dudaklarıma geçirerek ekranı kulağıma tuttum. Emir'in bakışlarını üzerimde hissedip gerilince, ayağa kalkmayı istesem de pozisyonumu korudum. Telefon çalmaya devam ederken, annemin ne kadar öfkeli ve telaşlanmış olabileceğini tahmin etmeye çalışıyordum. Saat sabahın yedisini biraz geçiyordu, annem çoktan güne başlamış olmalıydı.
Birkaç sefer çaldıktan sonra, annemin tam da hayal ettiğim gibi öfkeli sesi ciyaklayıverdi.
"Derinsu! Beni kalpten götürmeye mi çalışıyorsun?"
Sesindeki öfke ve telaşı görmezden gelerek düz bir sesle konuşmaya çalıştım.
"Arayamadım. Üzgünüm."
"Telefonun düzeldi mi," diye sorduğunda gözlerim, beni izlemekte olan Emir'in üstünde durdu. "Ada tamirciye verdiğini söyledi."
"Şey," dedim bocalayarak. "Şimdilik kartımı arkadaşımın telefonuna taktım."
"Neden kendine yeni bir telefon almıyorsun," diye tersledi. Gözlerimi devirdim. "Ada'yı ne zaman arasam yanında olmadığını söylüyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOLUKSUZ #OlumculBirOyun
Misteri / ThrillerTanıdıkların yabancı, yabancıların tanıdık olmasına hazır olun! "Gerçekten söylenilen kadar zeki misin? Yoksa sen de herkes kadar aptal mısın? Bana bunu göstermek ister misin? Oyunumun sonu babana çıkıyor, Samast Kızı. Onu özlememiş olamazsın. Beni...