Göğsümü düşman ateşine açarak "Bak, oradan nasıl görünüyor bilmiyorum ama ben sıradan biriyim." dedim. Kelimeler boğazımda düğümlenirken her birini art arda sıralayarak hiç düşünmeden konuşuyordum. Belki de geldiğimiz bu noktada, yemiş olduğum tokadın etkisinden hala çıkamamıştım ancak sanki bir an olsun düşünmek için duraksarsam boğazımda düğümlenen tüm o kelimeler korkunç, devasa bir yumağa dönüşerek nefesimi kesecek, beni acı içinde bırakıp boğacak gibi hissediyordum. O yüzden onlardan bir an önce kurtulmak için hızlı hızlı kusarcasına konuştum. Belki epey arsızcaydı ama ısrarla devam ettim."Sıradan bir hayatım var. Yani vardı. Daha önce silah bile görmedim, anlıyor musun? Bunlara katlanamıyorum! Yaşadıklarıma, gördüklerime, senin söylediklerine katlanamıyorum! Ben ve ailem masumuz. Sıradanız. Senin sandığın gibi, zengin ve şaşalı hayatlarınıza çöreklenmeye niyetim yok. Hiçbir zaman da olmayacak."
Ancak beni kaale alması için bundan daha fazlasına ihtiyacım vardı. Emir, ruhumu oyarak içimdeki zayıflığı uyandırıyordu fakat bu zayıflığın ağırlığı, babamın başına geleni öğrenmeden üzerimden kalkmayacaktı. Söylemek zorunda olduğum şeyi söyleyecektim ve ondan almam gerekenleri alacaktım. Hemen oracıkta içimden, bu çirkin aşağılama yüzünden Emir'i mahvetmeye yemin ettim. Ve sonra büyük bir sabırla, Emir'in yüzündeki aşağılayıcı ifadeyi ve kaskatı kesilmiş yüz hatlarını görmezden gelmeye çabalayarak konuşmaya devam ettim.
"Bana bildiğin her şeyi anlat," diye sesimin yalvaran tınısına yine engel olamadığımda, kendimi öylesine gülünç ve yenilmiş hissediyordum ki sanki gururumu, istediği gibi çiğneyebilsin diye onun ayakları altına atıyordum. "Şu an ihtiyacım olan tek şey, tüm olan biteni öğrenmek. İnan bana, hiçbir şey bilmiyorum."
Ona, bana el kaldırmış bir adamdan medet umacak kadar çaresiz olduğumu izlemeyi bahşediyordum. Bu onu, hiç beklemediğim şekilde sarsmıştı. Bağırır çağırır ortamı terk ederim diye düşünüyor olmalıydı. Babam hakkında doğru veya yanlış bildiği şeyler karşısında, gururumu ona sunuyor olmam onu şaşırtmıştı.
Ancak kısa bir süre sonra "Bana tuhaf bir mektup geldi." tekrar konuştuğumda, Emir sarsılmaz ifadesini bir zırh gibi üstüne giyinerek kayıtsız tavrını yeniden takınıvermişti.
Ben ise gururumu ayakları altından toplamak yerine, daha çok çiğneyebilsin diye, kendi ellerimle ona doğru iteliyordum. Onlara mektuptan tam bahsedememiştim, o an her şeyi en başından anlatmak niyetindeydim.
"Tuhaftı ama babamla ilgili olunca görmezden gelemedim. Sonra tüm bu olanlar oldu ve-" diye duraksadım.
Çünkü konuşacak gücüm kalmamıştı. İncinmişliğimi görmezden gelmek, sandığımdan daha zordu. Onu tekrar görmezden gelmeye çalışarak babamla ilgili olan diğer yakaya daha sıkı sarıldım ve ardından ondan, yapmam gerekenden güç aldım. Gözlerimden akmakta ısrar eden damlalar gözlerimi buğulandırıyor, konuşmamı güçleştiriyordu. Olayı dramatize etmek gibi bir amacım yoktu ancak yanaklarımdan süzülmekte ısrarcı şu aptal gözyaşlarına hakim olamıyordum. Acınacak haldeydim. Emir Kanakan ise az önceki dağılmışlığını çoktan üzerinden atmıştı ve bana, sanki gözle görülemeyecek kadar küçük bir böcekmişim gibi ifadesizce bakmaya devam ediyordu. Belki de gerçekten böcekten farksızdım. Buna şu an inanabilirdim. Zira beyin korteksimde dolanıp duran tüm düşünceler bağımsızlıklarını ilan ederek mantığımdan kopmuş, zihnimin dört bir yanına dağılıvermişti ve o an, öyle kendi hallerinde takılıyorlardı ki onları bir araya toplayamıyor, mantıklı bir çıkarımda bulunamıyordum.
Ağlamak istemiyordum, tüm gözyaşlarını gözlerim yuttu.
"Yardım etmelisin. Sen her şeyi gördün."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOLUKSUZ #OlumculBirOyun
Mistero / ThrillerTanıdıkların yabancı, yabancıların tanıdık olmasına hazır olun! "Gerçekten söylenilen kadar zeki misin? Yoksa sen de herkes kadar aptal mısın? Bana bunu göstermek ister misin? Oyunumun sonu babana çıkıyor, Samast Kızı. Onu özlememiş olamazsın. Beni...