13. Bölüm: DÖNGÜ

421 81 8
                                    


Merhabaaa. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınız kutlu olsun. :)

Döngü bölümü çok uzun olduğu için ikiden fazla bölüme ayırdım ve ikisini peş peşe paylaşıyorum. Bölüm uzunlukları tam bir kargaşa oldu benim için. Bu iki bölüm daha çok diyalog üzerinde ilerliyor. Sonra Döngü-3 de gelecek, bilginize... Küçük bir not, görseli ben fotoğraflayıp hazırladım. Keyifli okumalar.

Suçluluk duygusu hala tazeyken bacaklarımı karnıma çekmiş bir halde, dalgın ve yitik, öylece bekliyordum. Saatler öncesinde yapmak istediğim ile yaptığım çakışmış; bunun sonucunda, o evde ve gecenin o saatinde düşündüklerimin birikintisi boyumu aşmıştı. Uykunun bana haram olduğu uzun gecelerden birindeydim yine. Aslında nöbet tutuyor olduğum düşünüldüğünde, faydalı bir uykusuzluktu bu. Emir Kanakan, hemen yanı başımda derin derin ve düzenli soluklar alıp verirken durmadan onu kontrol etmeyi kendime görev edinmiştim. Ara ara gidip bacağına bakıyor, dikişlerinin hala sağlam olduğundan emin olduktan sonra yatağıma geri dönüyordum. Aslında yatağımı ona vermiş sayılırdım. Battaniyeyi üstüne örtmüş, yastığı da başının altına iliştirmiştim. Geriye, korkunç düşüncelerle gark edilmek ve bebekler gibi mışıl mışıl uyuyan Emir Kanakan'ı izlemek kalıyordu. Öyle masum ve savunmasız görünüyordu ki belki biraz zorlasam, onun tehlikeli bir canavar olmadığına kendimi inandırabilirdim.

Boydan boya yükselen pencerelerden giren ışık; pahalı bej kumaştan battaniyeye sarılı Emir'in pürüzsüz tenine yansıyor ve berrak teni, adeta üzerine yıldız taneleri serpiştirilmişçesine parıldıyordu. Dağınık, gür, kumral saçları düzensiz biçimde yastığın üzerine dağılmış; uzun ve kıvrık kirpikleri göz altlarının üstüne örtülmüş; belirgin elmacık kemikleri gölgelenmiş; yükselen burun delikleri biraz genişlemiş; burun ve dudak ortasındaki oyuntu bir hayli belirginleşmişti. Kıvrımlı dudakları hafif aralık; sessiz demek için gürültülü, gürültülü demek için sessiz kalacak bir şekilde güçlü soluklar almaya devam etti.

Burun hücrelerim kanın kokusuna alışmıştı fakat yine de etrafı toparlamam gerektiğine karar vermiştim. Kirli bezleri tıktığım çöpü bahçeye çıkarmamın ardından lavaboyu güzelce ciflemiştim. Mutfaktaki işim sona erdiğinde, Emir'in yere atılmış kirli kıyafetlerini toplayıp arka odadaki banyoya götürerek, önce kan lekeleri çözülsün diye soğuk suyla elimde çitilemiş, sonra yıkanması için makineye atmıştım. Makine programı sona erince de çamaşırları kurutucuya atmayı ihmal etmemiş ve banyodan bulduğum temizlik malzemeleriyle salona geri dönmüştüm. Halının üstündeki tüm kan lekelerini tek tek ovalaya ovalaya temizlemiştim. Her yer pırıl pırıl olmasa da yeterince temizlenmiş sayılırdı.

Pantolonunu makineye atmadan önce cebinden çıkarmış olduğum anahtarı sehpanın üzerine koydum. Gitmeyeceğimin sözünü Emir'e vermiştim ancak yaramazlık yapmama konusunda, herhangi bir vaatte bulunmamıştım. Yerde duran telefonunu karıştırmak için aldığımda, saat gece üçe geliyordu. Şifreyi bulursam Ada'yı arayıp olan biteni ona haber verebilirdim. Böyle düşünerek içime su serpe serpe aklıma gelen tüm kombinasyonları denemiş olsam da başarılı olamadım. Telefonunun şifresini, OnlineTerapi hesabının şifresi kadar kolay bulunabilir bir şey oluşturmadığını tahmin edebiliyordum. Kimse terapileriyle ilgilenmezdi ama telefonunu karıştırmak isteyen benim gibi meraklılara karşı daha güvenli bir önlem almalıydı. Pes ettim ve kilitli kapıların ardındaki sırları biraz daha zorlamak hevesiyle, siyah deri cüzdanını karıştırmaya geçtim. Etik bir davranışta bulunmadığımı biliyordum ama günlerdir telefonumun, karıştırmaya kalkıştığım cüzdanın sahibinde olduğu düşünüldüğünde ikimiz de yüksek ahlaklı sayılmazdık. Yine Emir Kanakan'ın hayat felsefesini uyguluyordum. Dişe diş ve kana kandı!

SOLUKSUZ #OlumculBirOyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin