11. Bölüm: TUZAK

515 109 21
                                    


Merhaba, Sevgili Okurlar.

Bundan sonrası için şöyle bir karar aldım: Yeni bölümler, Perşembe günleri yayımlanacak. Haftada bir bölüm olacak şekilde planladım fakat bölümler gerçekten uzun olduğu için siz bunu, haftada 2-3 bölüm gibi düşünebilirsiniz.

İlk 17 bölümün hazır olduğunu daha önce belirtmiştim. Üçüncü bölümden sonrasını ikiye bölerek yayımladığımdan şu an için elimde, yarıya bölünmüş partlardan oluşan 32 bölümlük bir taslak var ancak bunları hızla paylaşıp tüketmek istemiyorum. Son zamanlarda sürekli uygulamayla ilgilenmekten yeni bölüm yazmayı ihmal ettiğimi fark ettim. Haftada bir bölüm diye paylaşma sıklığımı düzenliyorum ki bu süreçte, elimdeki hazır 400 küsur sayfanın (Word belgesinde sayılanmıştır) üzerine yeni bölümler yazmaya devam edebileyim ve siz de bundan sonrasında, yeni bölümlerin ne zaman geleceğini bilerek bekleyin.

Öyleyse, sizi bölümle baş başa bırakıyorum. Keyifli okumalar.


Ölümlerin en acısı: Yanmak. Kömürleşmiş cesediniz tanınmayacak hale gelene kadar kavrula kavrula yanarken derinizin üzerindeki sinir hücrelerinin bir bir yanmasıyla hissettiğiniz o inanılmaz acı... Ve siz ateşin temas ettiği her bir noktanız, her bir hücreniz küle dönerken dahi oracıkta ızdırap içinde, sizi yakan alevleri görerek her şeyi tüm ayrıntısıyla hissediyordunuz. Çünkü hayati fonksiyonlarınızı devam ettirecek kadar kana sahip olduğunuz sürece nalları dikemiyordunuz. Ateş harlıysa bir tutam şanslısınız demekti; yükselen kuvvetli alevin ihtiva ettiği karbon monoksit gazı, alevler bedeninizi sarmadan sizi boğarak katledecek ve sizden geriye kalanlar yanıp kül olurken siz çoktan bu dünyadan göçmüş olacaktınız. Ancak eğer ateş ağır ağır yanıyorsa; hipovolemi ve solunum sisteminin ortadan kalkmasına kadar vücut komple ateşe maruz kaldığı sırada ilk önce saçlar ve kaşlarınız kül olacak, ardından tüm vücudunuz yavaş yavaş alev alacak, sonra bedeninizin geriye kalan bütün noktaları yanacak ve vücudunuzun her yerindeki serbest sinir uçları aynı anda, beyninize aynı sinyali gönderecekti: Acı.

Hayatta kalmanıza yetecek miktarda kanınızı yitirene kadar başka hiçbir şeyle kıyaslanamaz, o dayanılmaz acıyı çekecektiniz. Eğer yine biraz şansınız varsa, bu acıya dayanamayarak bilincinizi kaybedecektiniz ancak bu diğer olasılığa göre epey düşük bir ihtimaldi. Yüksek olasılıksa tüm sinir hücreleriniz ölene kadar dakikalarca bu acıya maruz kalacak olmanızdı. Bu sandığınız kadar kısa sürmeyecekti çünkü ilginçtir ki, sizi yakan ateşler öldürmeye yetmeyecek ve asıl, duman ve gazlardan nefes alamamaktan yavaş yavaş boğularak gidecektiniz.

İşte yanarak ölmek, tam olarak böyle bir şeydi.

Bir bıçak darbesi veya bir kurşunla ölürseniz en azından sadece o bıçağın battığı kesik ya da o kurşunun açtığı yara acırdı ama Lorin Kanakan gibi yakıla yakıla katledilmekte iseniz ateşin temas ettiği her bir hücreniz aynı anda kavrulurdu ve siz, hiçbir yarayla kıyas edilemeyecek kadar şiddetli, korkunç bir acıyla telef edilirdiniz. Lorin Kanakan'ın çektiği dehşet verici acıyı düşündüğümde aklıma, daha önce edindiğim ufak çaplı da olsa yanık tecrübelerim geldi. Ve o anda, hayal ettiğim acının beynime vurduğunu hissettim. Hissettiklerimin binlerce katını, yanarak ölenlerin vücudunun her noktasına sirayet ettiğini bilirdim. Hastaneye çok fazla dördüncü derece yanık vakası gelirdi ve hastaların acı dolu çığlıkları koridorlarda yankılanır, yüreğinizi yakardı. O çığlıkları her duyduğumda, tecrübelerimdeki acının bedenimin tamamını kapladığını hayal ederdim. Bu sadece bir sanrı olsa da bünyeme yüklenen acıyı her parçamda duyumsayarak bu acının altından asla kalkamayacağıma inanırdım ve böylece hastane yatağımda, o sesleri işite işite uykularım kaçardı. Yanan bir mumun alevine avucumu yaklaştırdığımda ya da uzun süre yanan çakmağın sıcak metaline parmağımla dokunduğumda bu düşünce yine beni bulurdu ve her seferinde, sadece bir an için bile olsa dehşete kapılırdım.

SOLUKSUZ #OlumculBirOyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin