18. Bölüm : Kalbimin İçi.

99 37 8
                                    

Selammmmm yeryüzünden parlayan yıldızlarım ^^

Sizleri fazla bekletmeden hemen bölüme gönderiyorum. Keyifli okumalar.

-

*Bizim dünyamız imkansız ve o bizim dünyamız

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

*Bizim dünyamız imkansız ve o bizim dünyamız...*

"Gökyüzündeki yıldızların arasında da mesafeler var ama hep yan yanalar..."

Bazen biri öyle bir cümle kurar ki, aklınızın en köşesine yazılır ve o orada kalır. Unutamazsınız, silmek istersiniz silemezsiniz. Uykunuz gelir uyuyamazsınız. Aklınıza kazınmıştır bir kere. Boş tavana baktığınızda bile efektli yazılarla o sözü görürsünüz. Ömer Hocaʼnın bana bu sözü söylemesinin üzerinden saatler geçti. Ne kadar geçti hiç bilmiyorum. Saat sabahın dördü. Gözlerim açık pencerenin önünde yıldızları izliyorum. Uyuyamıyorum, aklım sürekli onda. Onsuz geçecek koca bir ayda. Ayrılık mı deniyordu buna, yoksa bir ay boyunca görememek mi ya da ara vermek mi? Aklımda bin tane soru vardı. Hangisine cevap vereceğimi bilmiyordum. Garip olan da şu ki Ömer Hoca da uyumuyor. Sürekli mesaj sayfasına giriyorum ve her seferinde çevrimiçi. Belki kardeşi giriyordur ama bu imkansız. Kiminle konuştuğunu bilmiyorum bile, bana da yazmıyor! Telefonumun ekranını kapatıp pijamanın arka cebine sıkıştırdım. Sıkıntıyla arkamı döndüm ve Yağmurʼa baktım. Huzurla uyuyan kardeşime. Buraya gelmeden önce bende böyleydim; huzurlu uyur mutlulukla kalkardım. Buraya geldim İzmir benim hayatıma bir adam bahşetti. Şimdi ne uyuyor, ne uyanıyorum. Ağır adımlarla pencerenin önünden ayrıldım, yatağıma gitmek yerine odadan çıktım. Amacım elimi yüzümü yıkamak değildi, temiz hava almaktı. Salona girdim, gözüm masanın üzerinde duran sarı tavşanımdaydı. Tavşanımı aldım ve balkona çıktım. Güneşin doğmasına az bir süre kalmıştı bu yüzden korkmuyordum. Balkonun kapısını açmak için anahtarı sessizce çevirdim. Kapı açıldı kendimi hemen balkona attım. Rüzgar saçlarımı uçurduğunda önce üşüsemde buna dayandım. Köşede duran sandalyeye oturdum kafamı da gökyüzüne çevirdim. Yüzümü aydınlatan ayʼa baktım.

"Günün birinde içimdeki gürültüyü de kendin kadar sessizleştir misin?" dedim umut dolu bir sesle. Gecenin sessizliğini dinliyorum, içimin çıkardığı çığlıklarla. Elimdeki tavşana baktım, uzun kulaklarına, elindeki havuca ve dişlerine... Geriye doğru yaslandım ve gözlerimi kapattım. Aklıma Ömer Hocaʼnın ilk hali geldi. Sert bakışları, pürüzsüz yüzü, yana doğru olan saçları... Kalbim onun için atmazken, onu bir kez bile düşünmezken aklıma girdi bir anda. Onu tanıdıkça aslında neşeli biri olduğunu gülmeyi bildiğini, kaba olmadığını anladım. Ömer Hoca da değişmeyen tek şey kaşlarının çatık hali. Kaşları hep çatık, hep sert bakıyor. Öldürecekmiş gibi. Sonra beni öpüşü geldi göz kapaklarımın önüne. Pişmanlık vardı yüzünde, emin olmadığı yapacaklarından korkuyor gibiydi. Nasıl oldu bende anlamadım, aramızda bir bağ oluştu. Her geçen saniye boyunca ona biraz daha yakınlaştım derken, kader bizi bir kez daha ayırdı. Bu sefer ayrılmayı seçen taraf ben değildim oʼydu.

Kalp Yolu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin