Selam^^
Hiç bir şey demeyeceğim direkt olarak sizi bölüme gönderiyorum. Bölüm sonunda görüşmek üzere.
Keyifli okumalar.
-
Hani bazı anlar vardır, kendinizi engellemek ister ama engelleyemezsiniz. Pişman olacağınız anlar yaşar ama geri dönüşü olmaz. Hayatınızda yaşamadığınız şeyler yaşar ve bu sizin ilkiniz olur. Hayallerinizde başkası yatarken biri çıkar gelir ve o hayali kendisi yönetmeye çalışır. Siz bunu istemezsiniz, engel olur, onu reddetmeye çalışır ama gücünüz yetmez. İstemediğiniz biri tarafından, hiç bilmediğiniz duyguyu tadar, bunun yanlış olduğunu bile bile o yanlışa doğru yürürsünüz ya en çokta canı acıtan bu olur. Engelleyemezsiniz... Elinizi bile kaldıramazsınız. Çünkü artık hayat sizi başkasının karanlığına, hayatına iter. Ve siz buna seyirci olmaktan başka bir şey yapamazsınız.
Yaklaşık otuz saniyedir bu haldeyiz. Yanaklarımda Ömer Hocaʼnın elleri, dudaklarımda dudakları, vücuduma değen vücudu, alnıma dökülen uzun saçları ve geriye doğru gittikçe benimle beraber geriye gelen vücudu. Her filmde olduğu gibi gözü kapalı olan bir kız gibi değilim. Gözlerim kocaman açılmış, yerlerinden fırlamak üzere, Ömer Hocaʼnın kapalı küçük gözlerine bakıyorum. Kalbim deli gibi atıyor ve göğüs kafesim daralmaya başlıyor. Gözümü kırpıştırdım. Kirpiklerim yüzüne değmiş olacak ki gözlerini açtı ve önce elini yanaklarımdan sonra da dudaklarıyla beraber vücudunu geri çekti. Kalmıştım. Öylece bir heykel gibi kalmıştım. Taş olmuştum tepki bile veremiyorum. Evet, ağlamak istiyordum ama gözyaşlarım gözlerimdeki yerini almak istemiyordu.
Hiç beklemediğim bir anda bunu yaşamak kalbimde dahil olmak üzere bütün organlarımı rahatsız etmiş, karnıma inanılmaz derecede bir ağrı girmişti. Boğazımdan sonunda bir hıçkırık kaçtı. Ömer Hoca yaptığının farkına vardığında gözlerime baktı. Hareket haline geçti ve beni ardında bırakarak sınıftan çıktı. Ne olmuştu şimdi? Buna bırakılmak mı deniliyordu yoksa kullanılmak mı? Buna ne deniyordu, ben ne yaşıyordum, bu olanlarda neydi, Ömer Hocaʼnın beni burada bırakmasının anlamı neydi?
Nefes almaya çalıştım. Ama alamıyorum. Beni resmen bırakıp gitmişti. Şaşkınlığımı atamıyorum. Kendime gelemiyorum. Her aynaya baktığımda kendimi gördüğüm Aslıʼyı, kendimi tanıdığım Aslıʼyı tanıyamıyordum artık. Biz ne ara bu noktaya geldik!? Elimi yağmurluğumun cebinden çıkartıp önümü açtım. Nefes alamıyorum. Gerçekten alamıyorum. Öleceğimi hissediyorum. Öleceğim. Bacaklarım tepki gösterip pencereye doğru yöneldi kendimi zar zor pencerenin önüne attım. Kafamı dışarıya doğru sarkıttım. Yüzüme vuran rüzgar beni biraz daha kendime getirmişti. Dudaklarımda hala onun dudaklarını hissediyorum. Yanaklarımda elleri, vücuduma değen vücudu. Ben şimdi ne yapacaktım? Hayatımın ışıkları söndü, sihir bozuldu, var olan şeyler artık olmayacaktı.
Bunu bana neden yaptığını açıklamak zorunda. Bana bunları söylemek zorunda. Pencerenin önünden ayrılıp titreyen bacaklarıma rağmen yürümeye çalıştım. Koridora çıktığımda hızlı yürüdüm. Gözlerim her yeri tararken koridorun penceresinden, dışarıda Ömer Hocaʼyı gördüm. Gidiyordu. Beni öpmüş bu da yetmezmiş gibi gidiyordu. Koşarak merdivenlerden indim. Düşecektim ama bu benim umrumda da değildi. Sonunda okulun bahçesine çıktığımda Ömer Hoca arabasına binmiş okulun bahçesinden çıkıyordu. Arkasından bağırmak istedim ama bağıracak durumda değildim. Arkasında kalmıştım. Cumartesi günü kitabını bana verirken saçlarıma dokunduktan sonra da beni ardında bırakmıştı.
Yapacak bir şeyim yoktu. Şuan evime gidemezdim. Keşke Yağmurʼun gitmesini istemeseydim. Keşke bu dersleri kabul etmeseydim, keşke bu okula bu şehire gelmeseydim... Okula doğru gittim. Merdivenlerden çıkarken arkamdan biri seslendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalp Yolu
RomantizmZor! Hemde çok zor. Sevmek, aşık olmak. Ben hiç seveceğimi ya da aşık olacağıma inanmıyordum,aşk diye bir şey var mı onu dahi bilmiyordum. Ama öğrendim ki, aşk bağlanmakmış, bırakamamakmış. "Eğer o kalp atsın istiyorsan doğru yolu bulman gerekiyor."...