YENİ BÖLÜM GÜNÜ: 26 Nisan Pazar
Bölümü oy ve yorumlarınızla taçlandırmanızı temenni ediyorum =))
İyi okumalar... <3
❄
"Sevmek miydi acizlik? Yoksa sevmenin acizlik olduğunu düşünmek mi?"
Son sürat uçuruma giden motosiklet Baray'ın aniden frene basmasıyla birlikte çakıllarla dolu toprak zeminde kaymaya başladı. Birbiri ardına yuvarlanan saniyelerin sonunda motosiklet uçuruma ramak kala etrafında yoğun bir toz bulutu oluşturarak durdu. Hız kesmeden akmaya devam eden zaman uçurumdan aşağı yuvarlanan çakıllara eşlik ederken, hala motosikletin üzerinde duran ve kısa bir an önce nefesleri kesilen iki genci hayata bağlıyordu.
Etraftaki toz bulutu usul usul dağılırken Baray beline sıkıca dolanan kolların da usulca çözüldüğünü hissetti. Hisseder hissetmez de ani bir refleksle kızın bileklerini yakaladı.
Neydi şimdi bu? Yoksa... Bayılmış mıydı?
Baray narin bilekleri avuçlarından kayıp gitmesinler diye sıkıca tutarken, içinden okkalı bir küfür savurdu kendine. Dikkatlice arkasına dönerken de minik bunağa küfretmeye kıyamayıp sadece söylenmekle yetindi.
"Kim dedi ki sana süratten deli gibi korktuğun halde gel de arkama bin diye? Hale bak! Yine kan ter içinde kalmışsın."
Bir ayağıyla motosikletin ayaklığını açıp onu yere sabitledi. Usulca arkasını dönerek kızı belinden kavradı ve yavaşça aşağı indirdi. Onu dizine yatırdıktan sonra bir süre rengi atmış yüzüne endişeyle baktı. Ne yapması gerektiğine bir türlü karar veremiyordu. Ne zaman bu duruma düşse, yani ne zaman ne yapacağını bilemese, her zamankinden daha çok ölmek istiyordu.
"Hadi bakalım Baray Efendi şimdi sıçtığınızı temizleme zamanı. Yok öyle ölmek istiyorumlar falan. Bayılttığın gibi ayıltacaksın bu kızı!" diyerek kendi kendine fırça çekerken, hala tam olarak ne yapması gerektiğine karar verebilmiş değildi. Geçen birkaç saniyenin sonunda bir eliyle terden Pıtpıt'ın yüzüne yapışmış saçları iki yana çekmeye başladı. Daha rahat nefes alabilmesi lazımdı. Suratı kireç gibi bembeyazdı ve nefesi oldukça zayıftı.
Baray sabah evden çıkmadan hemen önce Pıtpıt'ın sırt çantasına su şişesi tıkıştırmış olduğunu hatırladı. Boşta olan elini Pıtpıt'ın arkasındaki çantaya atıp birkaç dakikalık uğraş sonunda çantadan şişeyi çıkarmayı başardı. Şişenin kapağını da güç bela açtıktan sonra avcuna doldurduğu ılık suyu usulca kızın yüzüne döktü. Bir yandan da ufak ufak yanaklarına vurarak bilincini yerine getirmeye çalışıyordu.
"Pıtpıt... Kızım uyan hadi ya. Bana bak, benden önce öldüysen eğer yemin ederim bulurum seni öteki tarafta! İşte o zaman fena bozuşuruz seninle! Bana soktuğun lafların acısını da çıkarırım senden! Ulan hani sözünü tutardın sen!? Şimdi böyle yan çizmek yakışıyor mu? Hem daha yetmişine de çok var. Aç şu gözlerini güzelim hadi... Hadi..."
Baray dizlerinin üstünde endişeyle aynı işlemi birkaç kez daha tekrarlamasına rağmen bir tepki alamamış olmanın verdiği gerginlikle titrediğini bile fark etmediği elini yumruk yapıp isyan edercesine hemen yanı başındaki motosiklete sert bir yumruk attı. Canının yanıp yanmadığınıysa fark etmemişti çünkü sıkılı dişlerinin arasından küfrederek bağırmasından yalnızca iki saniye sonra Pıtpıt yavaş yavaş kendine gelmeye başlamıştı.
Bilinci yerine gelirken kırpıştırarak açtığı gözlerinin ilk olarak Baray'ın endişeyle kendisine bakan orman gözlerini bulmasıyla, usulcacık gülümsedi. Kalbi az önceki kadar olmasa da yine hızlı hızlı atmaya başlamıştı. Canının acısını umursamadı. Sonuçta o... Başarmıştı! Kurtarmıştı onu! Kuruyan dudaklarını ıslatamasa da boğazını yumuşatmak amacıyla bir kez yutkunduktan sonra kısık çıkan sesiyle fısıldadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
30 Şubat (TAMAMLANDI)
General FictionGelmesi imkansız olan bir gün, ölümsüz yapar mı insanı? Ölüm kendisini arzulayanın değil, kendisinden kaçanın peşine düşermiş. Kaçsan kurtulamaz, takılır yine önüne düşermişsin! Takıldı iki insan birbirine: Biri sonsuza düştü, diğeri asla gerçekleşe...