YENİ BÖLÜM İÇİN VOTE SINIRI: 55
Bölümlere yorum sınırı koymama gerek olmadığını kanıtlayan ve daima yanımda olduklarını bildiğim dostlarıma sevgilerimle, diye başlamak istedim bu bölüm konuşmasına =)) Ki sırasıyla bölüm ithafı yapacağım kendilerine ;) (Tek tek kim olduklarını açıklamayacağım, zaten biliyorlar onlar kendilerini <3 )
Ayrıca bol bol yorum yapmasa da ve hatta oy bile vermese de yazdıklarımı okuyan, bu hikayede can bulan karakterlere inanan, tüm okurları sevgiyle kucaklıyorum. Sizi tanımıyor olsam da kalemimden dökülen satırlarda buluşuyor gözlerimiz. O yüzden sizler de... Siz de hep...
İyi ki... <3<3
❄
"Mümkün müdür bir gün, 'Hayal'lerin de 'Sonsuz' olması?"
"Sen buraya ev mi diyorsun cidden(!)?"
Baray çantasını taşıttığı Pıtpıt'a sırtını dönmüş, çattığı kaşlarının altındaki koyu yeşil gözleriyle etrafı inceliyordu. Hanımefendinin tarifiyle geldikleri sakin mahallede, beş katlı eski bir apartmanın önünde durmuş ve apartmanın giriş katındaki daireye girmişlerdi. Baray hayatında ilk kez 1+1'lik bir daire görüyordu ve aklından geçen tek düşünce, insanın nasıl olup da bu kadar küçük bir eve sığabildiğiydi. Ev resmen minyatür sanatına istinaden yapılmış gibiydi.
Baray kafasını uzatıp, kapıdan girdikten sonra hemen karşıda kalan küçük mutfağa baktı. Mutfakta; duvara dayalı şekilde duran yemek masası, iki tane sandalye, kapının yanında duran mini bir buzdolabı ve fırın dışında bir şey yoktu. Tabii kelebek desenli perdelerin ardında kalan balkonu da es geçmemek gerekiyordu. Perdenin açıkta bıraktığı kısımdan balkon köşesine sıralanan saksılar görünüyordu. Saksılardaysa renk renk çiçekler yer alıyordu; mor, pembe, beyaz, bordo... Çiçekler, bu sepya tabloya yanlışlıkla damlatılmış renkli boya damlacıkları misali göz kırpıyorlardı. Ya da deprem sonrası çökmüş bir binanın mezarına dikilmiş gibiydi capcanlı renkleriyle dimdik duran menekşeler...
Tabii ya! Menekşe...
Baray şimdi bulmuştu. Bu kız da tıpkı menekşe gibi kokuyordu. Aslında çiçekler hakkında bildiği pek bir şey yoktu ama annesi severdi bu çiçekleri. Çocukluğu onun çiçekleri arasında geçmişti. Oradan biliyordu, hatırlıyordu bu kokuyu. Abisi her doğum gününde elinde renk renk menekşelerle giderdi annesine ve kendisinin solup giden hayatının aksine, annesi ondan kalan menekşeleri hala soldurmamıştı.
Baray göğsünde hissettiği soyut baskıyla acilen düşündüğü konudan uzaklaşmaya karar verdi. Tabii önce bir sigara yakması gerekmişti. Son sigarasını dudaklarının arasına koyarken biten paketi tezgahın üstündeki çöpe atmak, iç sıkıntısını azaltmak yerine biraz daha artırmıştı.
Bu esnada evinde sigara içmemesini söyleyen fakat uyarılarına rağmen takmadığı çatlak kız, kendisinin pek de ağır olmayan çantasını salon kapısının ağzına bırakmıştı. Minik çantasını da çıkarıp kendi çantasının üzerine bıraktıktan sonra alnındaki terleri silerken ters ters kendisine bakmaya başladı. Arabadan inene dek sürekli öksürdüğü için olsa gerek, şu an duman sınırları içine yaklaşmamakta oldukça kararlı görünüyordu.
Baray umursamaz bir tavırla buzdolabına doğru ilerledi. Sabahtan beri hiçbir şey yemediği için karnı zil çalıyordu. Tam, ne bulursam yiyecek vaziyetteyim diyerek dolabı aralamıştı ki gördüğü manzara karşısında ancak havasını alabilmişti. Çünkü içine bakabilmek için iyice eğilmesini gerektirecek kadar küçük olan buzdolabı, bir de haddineymiş gibi bomboştu. Sıkıntıyla nefesini dışarı üfleyip dolabın kapısını sertçe kapadıktan sonra mutfak turunun bittiğine kanaat getirerek oturma odasına doğru harekete geçti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
30 Şubat (TAMAMLANDI)
General FictionGelmesi imkansız olan bir gün, ölümsüz yapar mı insanı? Ölüm kendisini arzulayanın değil, kendisinden kaçanın peşine düşermiş. Kaçsan kurtulamaz, takılır yine önüne düşermişsin! Takıldı iki insan birbirine: Biri sonsuza düştü, diğeri asla gerçekleşe...