YENİ BÖLÜM GÜNÜ: 10 Mayıs Pazar
Oy ve yorumlar için şimdiden teşekkür ediyorum <3
Herkese iyi okumalar =))
❄
27 Ağustos 2019
"Sessizce gitmek gerekir bazılarından; kırmadan, yormadan, dokunmadan... Usulca çıkmak gerekir bazı kapılardan; çarpmadan, sarsmadan, ses yapmadan..."
Birlikte uyumaya başladıkları ilk geceden bu yana sekiz gün geçmişti ve günler neredeyse birbirlerinin aynısıydı. Pıtpıt her sabah erkenden uyanıp Baray'la birlikte yapmak için kahvaltı hazırlıyor, fakat ilaçlarını vaktinde almak zorunda olduğu için onun uyanmasını bekleyemeden kahvaltısını tek başına yapıyordu.
Ancak öğle yemeği saatinde kahvaltı masasında yolları kesişen çift, ağızlarını bıçak açmayarak uzun soluklu bir kahvaltı macerası yaşayabiliyordu. Kahvaltıdan sonra Baray sigara ya da evin ufak tefek ihtiyaçlarını almak için markete çıkıyordu. Pıtpıt nadiren de olsa onu yalnız gönderip bu esnada ortalığı toparlıyor, öğlenleyin içmesi gereken haplarını içiyor ve kısa süreliğine kestiriyordu. Ama çoğu zaman Baray'la birlikte o da çıkıyor ve yapışık siyam ikizleri gibi peşinden bir saniye ayrılmıyordu. Tabii böyle günlerde eve biraz daha geç dönüyorlardı. Çünkü Baray zamanla büyük ve hızlı adımlarını, Pıtpıt'ın yavaş ve yorucu olmayan adımlarına indirgemeyi öğrenmişti.
Farkında değillerdi belki ama her geçen gün birbirlerine biraz daha alışıyorlardı. Zamanla aynı dili konuşmaya başlamış, sohbetin nerede başlayıp nerede biteceğini bilir olmuşlardı. Konuşulmaması gereken konuları konuşmuyor, özel hayatlarına dair bir sorudan öteye geçmiyor, birbirlerinin sınırlarına saygı duyuyorlardı.
Bazen saatlerce konuşmadan, evin ışıklarını yakma vakti gelene dek balkonda oturuyorlardı. Bir günü daha birlikte bitirirken en sevdikleri saatler sonunda gelip çatıyordu: Akşam yemeği saati... Bu saatler, özellikle Pıtpıt'ın en sevdiği saatlerdi çünkü Baray'ın hayatı tersten yaşadığını artık biliyordu.
Orman gözlü güzel adam gündüzleri uyurgezer gibi ortalıkta dolaşırken, geceleyin güne yeni başlıyormuşçasına canlanıveriyordu. Hatta gün boyu kullanmadığı ne kadar kelime hakkı varsa, hepsini bu saatlerde tüketiyordu. Pıtpıt ancak o zaman Baray'ın gerçekten konuşmak için ağzını açtığına şahit olabiliyordu. İlk zamanlar kendisiyle uzun uzun konuşuyor diye çok seviniyordu ancak sonradan fark ettiğinde yüreği burkuldu...
Gündüzler öyle ya da böyle bir şekilde geçiyordu da Baray sanki çok çok konuşarak, zor geçtiğini bildiği geceleri avutmaya çalışıyordu...
Konuşulanlarsa genelde aynı şeylerdi: Havanın ne kadar sıcak olduğu, sabah kahvaltısına ekmek kalıp kalmadığı gibi eve dair genel şeyler. Bazen de karşı komşuları Aysel teyzenin neden her sabah nevresimlerini yıkattığını -bunu her gün balkonda mutlaka yeni bir nevresim takımının kurumak üzere asılı olduğunu gördüklerinden biliyorlardı- evinde kaç çeşit nevresim takımı olabileceğini tartışıyorlardı. Hatta bazen konu kendi içinde derinlik kazanıyor ve Aysel teyzenin psikolojik problemlerinin sebebinin ne olduğunu irdelemeye geçiyorlardı. Çünkü ondaki bu temizlik takıntısının hastalık boyutunda olduğuna çoktan karar vermişlerdi.
Pıtpıt her ne kadar Aysel teyzeyi sevdiğini ve özünde ne kadar iyi bir insan olduğunu anlatsa da Baray buna katılmıyordu. Çünkü kadın mahallenin muhtarıymışçasına, bu sebeple de her şeyden ve herkesten haberi olması gerekiyormuş gibi her gördüğünde "Oğlum sen kimsin, kimlerdensin, bizim kızın nesisin?" sorularıyla kendisini sıkıştırıyordu. Üstelik kadın oldukça da istikrarlıydı. Vazgeçmek nedir bilmiyordu. Şimdiye dek bu ve buna benzer sorularının hiçbirisine, ne Baray'dan ne de Pıtpıt'tan herhangi bir yanıt alamamış olmasına rağmen bıkmadan, usanmadan her fırsatta ilk günkü heyecanla sorularını yeniden soruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
30 Şubat (TAMAMLANDI)
General FictionGelmesi imkansız olan bir gün, ölümsüz yapar mı insanı? Ölüm kendisini arzulayanın değil, kendisinden kaçanın peşine düşermiş. Kaçsan kurtulamaz, takılır yine önüne düşermişsin! Takıldı iki insan birbirine: Biri sonsuza düştü, diğeri asla gerçekleşe...