18.BÖLÜM "Şubat'ın 30'u"

912 112 582
                                    

YENİ BÖLÜM İÇİN OY SINIRI: 60

Merhaba güzellikler^^

Görüşmeyeli nasılsınız bakalım?

Nasıl özledim buraları tarif edemem... Bilenler bilir teknik bir arızadan ötürü pazar günleri çalamadık kapınızı ama çok şükür sonunda halledebildim ve yeniden buradayım =))

Uzun uzun konuşup bölüm hasretinizi artırmayacağım, sadece oy vermeyi unutmayınız çünkü yeniden oy sınırı uygulamasına dönüş yaptım diye ufak bir hatırlatma yapacağım =))

Ayrıca bu bölüm bence kitap için de hoş bir dönüm noktası ve kitaba da ismini veren diyaloğun doğduğu yer olduğu için bence çok çok yorumu ve oyu hak ediyor ;) Etmesin mi? Etsin bence yahu... =D

Neyse uzun lafı kısası,

Herkese şimdiden keyifli okumalar efenim <3

Seviyorum sizi çokça... Ve hatta 30 Şubat'a değin...

22 Kasım 2019

"Gelmesi imkansız olan bir gün, ölümsüz yapar mı insanı?"

Günler birbiri peşine takılıp yuvarlanırken, kum saatinin aşağıdaki haznesi geçmişin mezarı olmaya devam ediyordu. Bugünü dün mezarına gömülmeden önce yakalamak isteyen Pıtpıt, güne yine erkenden başlamış fakat henüz yataktan çıkmamıştı. Bir şeyler atıştırıp ilaçlarını alması gerekiyordu ama önce Baray'ın kollarının altından kurtulması gerekiyordu. Dün gece kitap okuma sırası onda olduğu için Pıtpıt erkenden uyuyakalmıştı. Dolayısıyla Baray'ın kaçta uyuduğunu bilmiyordu. Ancak pestili çıkmış gibi uyumasına bakılırsa yine sabaha karşı dalmış olmalıydı.

Bugün birlikte Mustafa dedesine kahvaltıya gideceklerdi. Her ne kadar Pıtpıt onu uyandırmaya kıyamadığı için yaklaşık yarım saattir kıpırdamadan yatsa da artık uyanma vakti gelmişti. Sol kolunu yavaşça kaldırıp saatine on beşinci kez baktı. 09.15 Baray'ın çevrimdışı olduğu saatler içindeydi. Ama ne yazık ki Mustafa dedesi de en geç 10.30'da kahvaltısını yapmalıydı. Pıtpıt iki sevdiği adam arasında hangisini kayırması gerektiğini tartarken, sonunda Baray'ın da geç kalarak Mustafa dedesine karşı mahcup hissetmek istemeyeceğine inanarak, onu uyandırmaya karar verdi.

Birlikte yaşamaya başladıklarından bu yana Baray, Aysel teyzeden sonra sık görmemesine rağmen en çok Mustafa dedesini kabullenmişti. Gerçi geçen haftaki buluşmalarında Mert'e de daha ılımlı yaklaşmıştı ama yine de kimse bir Kerem değildi onun için. Her ne kadar dövse de sövse de en çok onu sevdiği aşikardı. Belki bir parça da kendisini seviyordu. Sahi, seviyor muydu?

"Beni seviyorsun değil mi? Hiç söylemeyecek olsan da biliyorum. Dün gece bana yine kitap okudun. Sevmesen okumazdın. Geçen gün de dışarı çıkarken montumu yanıma almadığım için üşümüştüm, bana kapüşonunu vermiştin. İsviçreli bilim adamları yaptıkları bir araştırmada erkeklerin kadınlardan daha çok üşüdüğünü yani daha çabuk üşümeye başladığını söylemişti. Sanırım vücuttaki yağ oranıyla falan alakalıymış. Sen de erkek olduğun için daha çabuk üşümüş olmalısın ama yine de kapüşonunu bana vermiştin. Hatta kolları uzun diye onları geriye bile katlamıştın. Sevmesen katlamazdın."

Pıtpıt parmaklarını Baray'ın iyiden iyiye uzamış saçlarının arasına daldırdıktan sonra eğilip saçlarından öptü. Kafasındaki yara izi artık görünmüyordu. Kapanmamıştı, belki kapanmayacaktı da ama artık saçları sayesinde ilk bakışta ben buradayım diye bağırmıyordu. Tam yarasının üstüne denk gelecek şekilde bir kez daha öptükten sonra Baray'ın kulağına doğru fısıldadı.

30 Şubat (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin