GAZEL'İN ANLATIMINDAN;
İnsanlar beni yordukça kendi kabuğuma, içime çekiliyorum. Orda duruyorum bir süre, dinleniyorum. Kafamı boşaltıyorum. Bütün cümlelerden, kelimelerden hatta harflerden kendimi kurtarıyorum. Zihnimin en ücra köşelerinde kendimi kaybediyordum. Kendi kendimi bulduğum tek yerdi orası. Belki de bu yüzden bu kadar çok seviyordum yalnızlığı. Birçok kişinin korktuğu yalnızlık, benim evim gibiydi.
Karanlık etrafa yavaş yavaş hakim olmaya başlarken, Güneş de yerini Ay'a teslim etmişti. O tuhaf sarılma şeysinden sonra Giray hiçbir şey söylemeyip, arkasına bile bakmadan gitmişti. Bende arabaya binip Osman'ın yanına gelmiştim. Geldiğim gibi de Osman'ın ev eşyalarını topladığını görünce, az da olsa dinmiş olan sinirim baş göstermişti ve ani bir sinir krizi ile ona girişmiştim. Yarım saat boyunca saç başa kavga etmiş sonunda da yorulup yere yatmıştık.
Hemen yanımda yatan Osman malına baktım. Saçlarımı koparmıştı hayvan! Boynundaki ve yanaklarındaki tırnak izlerini görünce gülmeye başladım. Onunda saçları dağılmıştı ve boynundaki ve yanaklarındaki tırnak izlerim kan toplamıştı. Tişörtünün de yaka kısmı yırtılmıştı. Bu hâli gözüme oldukça komik gelirken daha fazla dayanamayıp daha sesli gülmeye başladım. Osman ilkten tuhaf tuhaf bana baksa da sonunda o da gülmeye, pardon anırmaya başlamıştı. Gerçekten de anırıyordu hayvan. Gülerken domuz sesleri falan çıkarıyordu ve bu sesler benim daha da gülmeme neden oluyordu. Uzun bir süre gülmediğim için çenem ağrımış ve gözlerimden de yaş gelmişti.
Osman ile yerde çamış gibi yatarken arka cebimdeki telefonu titredi. Kalçamı havaya kaldırıp telefonu alırken gelen mesaja baktım. Yağız mesaj atmıştı. Yarım saat sonra mekânda olmamı ve acil olduğunu söylüyordu. Telefonu kapatıp yavaşça ayağa kalktım ve yerde halâ yatan Osman'a elimi uzattım. Osman halâ susmamış, gülmeye devam ediyordu. Elimi görmemişti bile. Onun bu hâline sırıtıp, koltuğun üzerindeki ceketimi alıp evden çıktım.
Mekâna geldiğim gibi arabayı diğer üç siyah arabanın yanına park edip indim. Arabayı kilitleyip anahtarı ceketimin cebine koyarken bir yandan da mekânın giriş kapısına doğru yürüyordum. Oldukça tercih edilen bu bar, kuyruk sırasının uzunluğundan bu gecenin kalabalık olacağı anlaşılıyordu. Hem olduğu konum nedeniyle hem de mekanın güzelliğiyle benim bile favori yerim olmuştu. Daha fazla beklemeden korumaların açtığı yoldan içeriye girdim. Içeride çalan hareketli müziğe herkes eşlik ederken bu saatte bile buranın bu kadar marjinal olması tuhaf ama güzeldi. Etrafa kısaca göz gezdirip merdivenlere yönelip Giray'ın odasına doğru gitmeye başladım. Her köşede öpüşen çiftler midemi bulandırırken bir an önce odaya girmeyi amaçlıyordum. Kapının önüne geldiğim gibi içeriye dalarken içerdeki herkes bana bakmıştı. Içeride Giray,Yağız ve Poyraz'ın dışında biri daha vardı. Istemsizce onu incelemeye başlamıştım.
Sarışın olan adamın saçları uzundu. Boyu Giray ile nerdeyse aynı gibi olsa da Giray ondan daha uzundu. Atletik bir vücuda sahip olan bu adam yine Giray'ın yanında zayıf kalmıştı. Gözleri mavinin en değişik tonu olurken nedense ondan iğrenmeme neden olmuştu. Mavi gözün herkese yakıştığını düşünmüyordum hatta bazılarında da itici duruyordu. Kirli sakalları olan adamı incelemeyi bırakıp onlara doğru bir adım daha atıp Yağız'ın yanına geçtim. Adam beni incelemeye devam ederken Giray'ın seslice öksürmesi ile gözlerime bakmaya başlamıştı. Daha sonra Giray'a dönüp elini uzattı.
"O zaman seni iki gün sonra olan davete bekliyorum. Bu sefer de gelmemezlik yaparsan fenâ bozuşuruz haberin olsun Giray!"
Giray adamın elini tutup sıkarken, despot hâlinden hiçbir taviz vermemişti.
"Tamam Barbaros, uzatma. Geleceğiz merak etme. Iki gün sonra görüşürüz o zaman?"
Nedense Giray'ın onu geçiştirdiğini hissetmiştim. Adam ona cevap vermeden elini çekip bana doğru gelmeye başlamıştı. Adam iyice dibime girerken bu yakınlıktan hoşlanmayıp bir adım geri gittim. Istemsiz çatılan kaşlarımın yanında elimde belimdeki silaha gitmişti. Adam bu hareketime şaşırsa da bir şey demeyip elini uzattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOĞUK SEMT
Teen FictionSessizlik. Burda öyle bir sessizlik vardı ki; Rüzgâr olduğunda sallanıp, dalına tutunamayan yaprağın yere düşme sesini duyacak kadar. Kendi kalp atışınızı kulaklarınızda hissedecek kadar. Vücudunuzdaki kanın orda oraya taşındığını duyacak kadar ses...