❌ 11. BÖLÜM ❌

4.6K 244 47
                                    

Ve Şeytan o kadar iyiydi ki, insanın tüm günahlarının sebebi olmayı kabul etti...

GAZEL'İN ANLATIMINDAN;

Yavaşça ölmeliyim.
Olabildiğince sakin kalmalıyım can verirken. Biraz tebessüm etmeliyim Azraile. Ve biraz da izlemeliyim silüetini. Ama susmamalıyım, düşüncem su olmamalı. Hayatım önümden film gibi geçerken, ilk 10 yaşım o şeritte olmamalı. Dilim de tutulmamalı ama...
Dudaklarımda birkaç kelime olmalı. Biraz ağırlaşmak işimi zorlaştırır.
Bedenim kuş kadar hafif olmalı. Ayaklarımı hissetmeliyim mesela. Elerimide.
Ama sağır olmalıyım. Dışardan bir ses kulaklarımda çınlamamalı.
Hafifçe ölmeliyim.
Acı çekmeyerek.
İşte o kadar muhteşem olsun.
Semadaki melekler bile yeni bir kızın doğuşunu kutlasın.

Kulağıma ulaşan boğuk sesler ile gözlerimi hafifçe açtım. Yanan ışığın etkisi ile hızla kapatırken biraz bekledim ve yeniden açtım. Kısık gözler ile etrafa bakarken, gözlerim sulanmıştı. Yattığım yer muhtemelen bir yataktı ama bu sıradan bir yatak değildi. Çok rahat bir yataklı. Oda gri renkte ve oldukça büyük bir odaydı. Duvarda çeşitli tablolar yer alırken daha fazla inceleyemeden kapı tarafından gelen sesler ile o tarafa döndüm.

Hangi cehennemdeydim ben?

Sesler gittikçe yaklaşırken, merakla gelecek olanı ya da olanları bekliyordum. Kapının açılması ile içeriye daha önce görmediğim ellili yaşlarında bir adam girdi. Doktor olduğu her halinden belli olurken, elindeki steteskop da bunu destekliyordu. Hemen arkasından giren Yağız denen adam ile gözlerimi biraz daha açarken, olduğum duruma lanet ettim. Burası o domuzun eviydi ve bu salak da beni buraya getirmişti. Vücudumdaki ağrı ve acıları umursamadan hızla yattığım yerden doğruldum ve koluma takılı olan serumu sinirle çıkardım. Kan akmasını önemsemezken ayağa kalktım.

"Hey, sen ne yapıyorsun?"

Onu duymazdan gelirken kapıya doğru yürümeye başladım.

"Hanımefendi dinlenmemiz gerek. Göğüs kafesinizde çatlak var aksi bir durumda kırılabilir."

Onlara cevap bile vermezken odadan çıktım ve koridorun ortasında görünen merdivene doğru adımlamaya devam ettim. Merdivenlerden hızlı hızlı inerken göğsümdeki acı nefesimi kesiyordu. Aşağıya inmem ile dış kapıya doğru giderken Yağız denen çocuk arkamdan bağırıyordu.

"Hey dursana ya."

O arada salondan çıkan iki salak da bana bakıyordu. Onları görmem ile dururken sadece esmer olana bakıyordum. Hani beni öldüresiye dövdüren piç. Kaşlarını çatmış omzunuda duvara yaslamış öylece bana bakıyordu, pardon bildiğiniz süzüyordu. Ne zaman geldiğini bilmediğim diğer çocuk elindeki mendili bana uzattı. Onu görmezden gelip arkamı dönerken duyduğum ses buna engel olmuştu.

"Bize her şeyi anlatacaksın."

Tek kaşım havaya kalkarken yüzüme alaylı bir gülümseme ekleyip tekrar ona döndüm.

"Hadi ya, anlatmazsam ne olur, döver misin yoksa başkasına mı dövdürürsün?"

Söylediklerim ile kaşları daha da çatılırken bende onun gibi eski halime dönmüş, yüzümdeki alaylı ifadeyi silmiştim.

"Anlatacak bir şeyim yok. Bundan sonra sakın karşıma çıkayım deme, yoksa seni A550 tüfeği ile 1,500 metre mesafeden
12,7 × 99 milimetrelik mermiyle kafanda kocaman bir delik açarım ve senin bundan haberin bile olmaz. Emin ol yaparım bunu ve yaparken de gözümü bile kırpmam, bir an bile düşünmem."

Bana olan şaşkın bakışlarını umursamadan hızla ev denen bok çukurundan çıktım, aynı hızla büyük bahçeden de çıkarken sokağa çıkıp nereye gittiğimi bilmeden yürümeye başladım.

SOĞUK SEMT   Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin