❌ Yarım kalmış insanlar, yarınlara inanmazlar...
GİRAY'IN ANLATIMINDAN;
İnsan eğer birini gerçekten silerse içi sessizleşiyor. Çok şaşırıyorsun. O ana kadar kafanın içinde hep sorgularsın. Kafan sorular, acabalar ve kavgalar vardır. Ama eğer o kişiyi kafanızda bitirirseniz her şey bitiyor. Çıt çıkmıyor. Neden diye bile soramıyorsun.
Benim hayatım her ne kadar gürültülü olsa da kafamın içinde tek bir ses bile yoktu. Akşamları evime geldiğim zaman beni ailem ya da sevgilim değil de koca bir sessizlik karşılıyor. Kollarını açıp bana sıkıca sarılıyor. Ailemin yokluğunu küçük yaşlarda çok hissetmeme rağmen şimdi sanki kimseye bağlı değilmişim gibi hissediyordum. Tek başına varolmuş gibiydim. Bir anneden doğmamış ve hiç küçük olmamış gibi hissediyordum.
Evdeydim. Her zamanki gibi. Gün içerisinde her ne olursa olsun, gün sonunda evimde olmayı seviyordum. Televizyonun karşısındaki siyah deri koltukta oturuyordum. Televizyon izlemeyi pek sevmedigim için Yılmaz Güney'in kitabını okuyordum. Yaklaşık on dakika önce Poyraz ve Yağız gelmişti. Şimdi de mutfakta bir şeyler hazırlıyorlardı. Doğuştan açtı bu ikisi. Kapının sertçe vurulması ile kitabı orta masaya bıraktım. Tam ayağa kalkacakken Poyraz koşar adımlarla mutfaktan çıkıp kapıya gitti. Poyraz'ın adımı bağırırcasına söylemesi ile hızla ayağa kalkıp kapıya doğru gittim. Gazel, ellerini kapının iki yanına koymuş zorla nefes alıyordu. Gözlerinin kaydığını ve hafifçe sallandığını görüp hızla ona doğru atıldım. Yere düşmeden tuttuğum Gazel'i, kucağıma alıp içeriye geçtim. O anda Gazel'in kulağıma fısıldadığı şeyi duymuştum. 'Katilim' demişti bana. Kız gider ayak bana laf sokmuştu. Ben ona o lafları söylerken ciddi bile değildim üstelik. Bir katilde aranan ilk özellik; vicdanının olmamasıydı. Gazel kabul etmese de bir vicdanı vardı.
Kucağımda Gazel ile birlikte merdivenlerden çıkarak, üst kata çıktım. Onu kendi odama götürürken, onu yatağa yatırdım. Şu anda yapacaklarım için beni vurmamasını dileyerek ayağındaki postalları çıkarttım. Onu daha önce topuklu ayakkabı ya da normal bir spor ayakkabı ile görmemiştim. Postal giymesi istemsizce hoşuma giderken yine istemsizce tebessüm etmiştim. Ne yaptığım aklıma gelince hemen eski halime dönüp üzerini çıkartmaya başladım. Üzerindeki ceketi çıkardıktan sonra çelik yeleğini de çıkarttım. Yeleğinin sırt kısmına isabet eden kurşunları çıkartıp komedinin üzerine bıraktım. Karşı duvardaki rafta dört kavanoz mermi vardı. Bu duruma ne kadar gülmek istesem de yaptığım işe geri döndüm. Yaraları sırtında olduğu için onu üzerindeki uzun kol tişörtü çıkartıp onu ters çevirdim. Odadaki banyoya gidip dolaptan ilk yardım kutusunu alıp odaya geri döndüm. Kutuyu açıp gerekli olan şeyleri çıkardıktan sonra siyah sütyeninin klipsini açıp yaralarına pansuman yapmaya başladım. Yaralarına krem sürdükten sonra klipsi tekrar taktım ve yatağın üzerindeki siyah saten çarşafı üzerine örtüp, sessizce odadan çıktım. Merdivenlerden inip kalktığım koltuğa geri oturdum. Yağız ve Poyraz karşılıklı oturmuş öylece duruyorlardı.
"Durumu nasıl?"
Yağız hafiften buğulanmış gözleriyle bana bakarken, onu daha fazla bekletmedim.
"İyi. Sırtından vurmuş ama çelik yelek vardı. Merhem sürdüm birazdan da kendine gelir."
Son söylediklerim ile ikisi de kafasını kaldırmış şaşkınca bana bakıyorlardı.
"Ne bakıyorsunuz lan?"
"Abi, sen Gazel'e merhem mi sürdün? Ya da boşver Gazel'i. Sen herhangi birine merhem mi sürdün?"
Poyraz şaşkınca bana bakmaya devam ederken, kaşlarım çatıldı.
"Ne var lan bunda?"
"Abi yapma, sen bırak merhem sürmeyi önünde biri ölecek olsa su vermezsin ona."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOĞUK SEMT
Teen FictionSessizlik. Burda öyle bir sessizlik vardı ki; Rüzgâr olduğunda sallanıp, dalına tutunamayan yaprağın yere düşme sesini duyacak kadar. Kendi kalp atışınızı kulaklarınızda hissedecek kadar. Vücudunuzdaki kanın orda oraya taşındığını duyacak kadar ses...