"Deniz... Deniz..."
"Hımm..."
"Okula geç kalacaksın canım. Haydi uyan..."
"Hım.."
"Deniz canım haydi uyan kahvaltı hazır."
"Taamaaam... Tamaam an-"
Derin uykumdan buz gibi bir su başımdan aşağı dökülmüş gibi uyandım. Ne demiştim ben az önce? Hayır hayır! Söylememiştim! Neyse ki son anda nerede olduğumu fark etmiş ve söylememiştim.
Yüzüm duvara dönüktü. Nefesimi tutup bekledim. Acaba Ezgi anlamış mıydı az kalsın ağzımdan çıkacak kelimeyi? Az kalsın uyku sersemi ona "anne" diyeceğimi ve kendimi her nasılsa son anda durdurduğumu anlamış mıydı?
Ezgi'den de bir ses çıkmadı bir süre. Belki de çok kısa ve cümleleri arasında geçen doğal süre kadar bir zamandı ama ben anlayamıyordum. Bana dakikalar gibi uzun gelen bir süre boyunca bekledim. Sonunda Ezgi;
"Betül banyodan çıktı. Çabuk kap yoksa bir de makyaj için kapanacak banyoya." dedi. Sesi çok normal ve hatta neşeliydi.
Ağzım kilitlenmişti ve gözlerimi duvardan ayıramıyordum. Tam anlamıyla donmuş gibiydim. Sadece bir "Hıı hıı..." diyebildim.
Ezgi tekrar ama bu kez Betül'ün de benim odamın dışından duyabileceği bir sesle. " Ben başlıyorum kahvaltıya valla. Koşun gelin." deyip salona doğru uzaklaştı.
Kesin. Kesin duymuştu. Kesin anlamıştı. Ama anlamamış gibi yapıyordu. Adımları uzaklaşınca derin bir nefes alıp yatakta sırt üstü döndüm. Ona bunu duymamış gibi yaptığı için minnettardım.
"Basit bir refleksti." dedim kendi kendime. "Bu anneme bir ihanet değil. Sadece refleks... Sadece refleks..."
Sonra derin birkaç nefes daha alıp vücudumu hissedebildiğimden emin olunca yavaşça kalkıp banyoya yürüdüm. Kapıyı kapatıp yalnız kalınca yüzümü yıkamadan önce göz yaşlarımın düşmesine izin verdim. Sonrasında ben de hiç olmamış gibi davranmaya devam edecektim.
Okula geç kalmamak için kısa ve sakin bir kahvaltı yaptık. Betül'ün yine neşesi yerindeydi. Ezgi ve bana izlediği diziden bir sahne anlatıp bizi güldürdü.
Kapı çalınca gelenin Emre olduğunu anladık. Betül'le aynı okulda oldukları için beraber gideceklerdi. Ben de Emre'ye selam vermek için onunla beraber aşağı indim.
"Günaydın Emreee" dedim.
"Günaydın kızlar!"
"Ali uyuyor muydu sen çıkarken?"
"Aa aslında hayır. Sabah erken çıktı. Bugün doktora gidecek ve birkaç başka işi de varmış. Bilmiyorum."
"Aaa süper." dedim. Otobüse biner binmez Ali'ye güzel bir destek mesajı yazmaya karar verdim. Sonunda üzerinde gezen kara bulutları dağıtıyordu işte.
"Ne doktoru?" dedi Betül endişeyle. "Ne dönüyor benim bilmediğim?"
"Aaa ben sana yolda anlatayım Betül." dedi Emre "Şu saate bak geç kalıyoruz."
"Evet evet koşun siz." dedim ben de el sallayarak ve kendi otobüsüme doğru ilerledim. Hava çok güzeldi, gökyüzü bulutsuz güneş pırıl pırıldı. Güzel bir gün diyebilirdim ah bir de sabah böyle başlamasaydı...
Okula girerken bugün işlerin bugün biraz daha farklı olabileceğini tahmin ediyordum ama tam olarak bunlarla karşılaşmaya hazırlıklı değildim.
Bahçe kapısından içeri girdiğim anda herkesin benim hakkımda konuştuğunu bakışlarından anlayabiliyordum. Anlaşılan Arda pisliği hiç boş durmamış ve herkese hakkımdaki dedikoduları yaymıştı. Henüz birkaç adım ilerlemiştim ki arkamdan bir el omuzumu tuttu.