Ama doğrulmak o kadar zordu, öyle sert bir akıntıya karşı yüzmek gibiydi ki bir türlü yapamıyordum. Zaten bu akıntıya karşı neden yüzmem gerektiğini de hatırlamıyordum artık. Başımın tekrar yere ya da her nereye düşmek istiyorsa oraya düşmesine izin verdim.
Birinin adım söylediğini duydum.
"Deniz hanım! Deniz hanım merak etmeyin yanınızdayız."
Gerçek miydi? Hiç sanmıyordum. Çünkü bir sonraki cümleden sonra oldukça ilginç rüyalar başladı.
"Deniz hanım her zaman yanınızdayız."
———
Yüzler... Yüzler dönüyor her yerde.
Kimlere ait olduklarını bilmiyorum. Üstelik gökkuşağındaki tüm renkleri barındırıyorlar. Birden hepsi kırmızıya dönüşüyor. Renk öyle güçlü ki her şeyi siliveriyor.
Kan tadı alıyorum. Kırmızı çok koyu ve katman gibi kalın. Sanki içinde boğuluyorum.
Kırmızının içinden bir yüz beliriyor, kanla kaplı. Kimin yüzü bilmiyorum.
Belki Banu'nun belki Emre'nin...
Herkes tek kişi gibi sanki.
Ama bu gözlerini tanıyorum! Bu gözleri tanıyorum! Bu gözler Ali'nin!
Acıyla bana bakıyorlar.
Ali acı çekmene gerek yok diyorum. Sesim çıkmıyor ağzım kanla dolu. Ona seslenmek istiyorum. Beni görmüyor bile. Adını haykırıyorum tüm gücümle. Belki duyar diyorum ama sesim çıkmıyor.
Birden kırmızı dalgalar ışıklar gibi gözlerimi rahatsız etmeye başlıyor. Renkleri soluyor. Daha iyi görmek için gözlerimi kırpmaya başlıyorum.
Beyaz bir ışık görüyorum. Sonra beyaz döşeme taşlarını ayırt etmeye başlıyorum. Bir hastane odasındayım. Sabit aralıklarla öten o medikal cihazın sesini duyuyabiliyorum. Ve daha da tuhafı karşımda bana gülümseyerek bakan biri var.
Rüyamın etkisinde hala nefes nefeseyim ve bir yandan da beynimi zorluyorum. Kim bu? Doktor değil, önlüğü yok. Ama bana beni tanıyor gibi gülümsüyor.
Beyin travması falan mı geçirdim de her şeyi unuttum? Hatırlamaya çalışıyorum ve tüm kavgayı hatırlıyorum. Sadece kontrolü bir noktada kaybettim ama oraya kadar her şeyi net hatırlıyorum. E peki kim bu?
"Günaydın Deniz hanım." diye konuşuyor adam kadife gibi bir sesle.
"Ben..." diyorum bütün ağzım ve dilim uyuşmuş gibi. O yüzden kendimi zorlamam gerekiyor. "Sen... Kimsin?"
"İsmim Sinan. İyi olduğunuzdan emin olmak için buradayım."
Yüzümü buruşturuyorum.
"Kimsin yani? Doğru dürüst açıklasana gerizekalı. En son dayak yiyerek ölmek üzereydim ve hastanede gözümü açtım. Ve bana pişmiş kelle gibi sırıtıyorsun. Sence kimsin derken adını mı kast ediyorum? Beni nereden tanıyorsun? Ne işin var burada? Neden beni umursuyorsun? Yorma beni zaten canım burnumda. Kafam bir milyon. Düzgünce anlat her şeyi!" demek istiyorum ama gevşemiş ağzımdan sadece yayvan bir "Yaaaniii?" çıkıyor.
Daha da kötüsü cevabı duyamadan gözlerim kendilerini kapatıyor.
Gözlerim tekrar açıldığında oda daha loş. Pencereden güneş değil şehrin ışıkları görünüyor. Ağzımı burnumu daha iyi hissediyorum en azından hareket ettirdiğimde acıyorlar ve bu da bir his. Ellerimi hareket ettirmeyi deniyor ve yüzümün önüne getiriyorum. Sol elim sargılı bir şekilde bakış açıma giriyor. Sağ kolum ise damar yolu açıldığı için tam kıvrılmıyor ve dik bir şekilde bakış açıma giriyor.